Kader: Takdîr olunmuş, ölçülmüş ma‘nâsına masdar bir kelimedir. “Vakti gelince her şeyi Allâh (c.c.)’ün ilim ve ezelî iradesine uygun bir sûrette icad buyurmasına kader denir.” Hayırlı olsun şerli olsun kaderin Allâh (c.c.)’ün takdiriyle olduğuna inânmak îmân esaslarındandır.
Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) kader mes’elesinde münâzara ediyorlardı. Ebû Bekir (r.a.): İyilikler Allâh ta’âlâdan, kötülükler ise bizdendir, diyordu. Hz. Ömer (r.a.) ise: Kaderin hayırlısı da, şerlisi de Allâh’tandır, diyordu. Bu münâzaralarını Allâh’ın Resûlü (s.a.v.)’e ilettiler. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de: “Cenâb-ı Hakk’ın yarattıkları içinde, kader konusunda, ilk konuşanlar Cebrâil ile Mikâil (a.s.)’dır. Yâ Ömer! Cebrâil senin gibi konuşuyordu. Mikâil (a.s.) ise senin gibi konuşuyordu ya Ebâ Bekir. İsrâfil bunlar arasında hakem oldu, şu kararı verdi. Kaderin hayrı da, şerri de Allâh (c.c.)’dendir. İşte bu söz, benim sizin aranızdaki, mes’eleye vereceğim hükümdür.” buyurduktan sonra Ebû Bekir (r.a.)’e dönerek: “Yâ Ebâ Bekir! Allâh ta’âlâ kendisine isyan edilmemesini dileseydi şeytanı yaratmazdı.” buyurdular.
(Fıkhı Ekber Şerhi, Çev. Ahmet Karadut, 236-237.s.)