Başta Peygamber (s.a.v.) Efendimizin ve Allâh’ın bütün salih kullarının mezarlarını ziyaret etmek sünnettir. Onlardan dua ve vasıta kılarak yardım talep etmekte bir sakınca yoktur.
Çünkü, her müslüman kesinlikle biliyor ki, ziyaret edilen zat da Allâhü Te‘âlânın bir kulu, yarattığı aciz bir mahlukudur. Allâh (c.c.)’ün rıza ve iradesi olmadan, ne kendilerine ve ne de başkalarına yarar ve zararları olmaz.
Başta Peygamberler olmak üzere, bütün ulema ve evliya, Allâhü Te‘âlânın yüce tevhid dinini ve şeriatini insanlara tebliğe memur kılınmış kimselerdir. Bu muhterem zatlar dilekte bulunurlar, yaratmazlar, duâda bulunurlar, veremezler veya alamazlar. Yaratan, yok eden, var eden, veren ve alan Allâhü Te‘âlâdır.
Lâkin müslümanlar, başta Peygamberler (a.s.) olmak üzere Allâh’ın bütün veli ve salih kullarının Cenâb-ı Hakk nezdinde yüksek makamlarına ve onunla olan sıkı bağlarına bakarak ve inanarak, dua ve dileklerinin gerçekleşmesi için, onları vasıta kılarak dua ve niyazda bulunurlar. Bu inançla yapılan dualar ve edinilen vasıtalar, iddia edildiği gibi, Allâh (c.c.) inancına ve tevhid akidesine asla zarar vermez.
Müslümanlar hiçbir zaman bu kabir sahiplerinin ilâh olduğunu veya onları Allâh’a ortak olarak görmemişler ve düşünmemişlerdir. Müslümanlar onların mezarları başında dua ve niyaz ederlerken, onların da yüce Allâh (c.c.)’ün birer kulu olduklarını bilmiş ve öyle inanmışlardır. Müslümanların bu zevata gösterdikleri saygı ve hürmet, Allâh rızası içindir.
Bunlar Allâhü Te‘âlânın emir ve rızasına daha uygun bir şekilde amel ettiklerini ve O (c.c.)’ün yüce rızasına nail oldukları inancıyla ziyarette bulunurlar, duâ ederler.
(Mehmed Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Akaidi, s.197)