Ehl-i sünnet kitâbları, kabirleri mescid ve bayram yeri edinmeyi yasaklayan hükümlerle doludur. Âlimler, kabirlere secde ve tavaf gibi esâsen vâki olmayan şeylerin yasak olduğunu açıkça ortaya koymaktadırlar. Onun zikrettiği ve insanları onu irtikâb etmekle korkuttuğu şeylerden çoğunu, yasaklamanın ve korkutmaya kalkmanın sebebi  yoktur.  Hatâ eden sapkın, o kimsedir ki kendi yaptığını başkasına atıp hatâlı göstermeye çalışandır.
Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizi ziyâret için yolculuk yapmak ve O (s.a.v.)’i büyük tanımak, Efendimiz (s.a.v.)’in kabr-i şerîfine yaklaştığında edebinden dolayı bineğinden inmek, O (s.a.v.)’e muhabbetinden dolayı ağlamak garib ve akla ve nakle aykırı mıdır?!
İbni Kayyim, onların ağlamalarını ve Resûlullâh (s.a.v.)’in diyarına yaklaştıklarında edebleri îcâbı bineklerden inişlerini, büyük günâhlardan saymış ve “Bu göz yaşları, şeytan yolundadır, Rahman yolunda değildir” gibi,  şeytanın kendisine ilhâm ettiği hezeyanları savurmuştur. Bunun da çirkini; kabr-i şerîfi “put”, oraya ziyâret için gelenleri, “putlara tapanlar” diye isimlendirmiştir.
Onun cür’et ettiği utanmazlığı, ondan ve hocası İbn-i Teymiyye’den evvel, îmân ehlinden hiçbir ferd, irtikâb etmiş  değildir. Onlar, böyle yaparak, şeytanın oyuncağı hâline geldiklerini bilmiyorlar.
Hayatta bulunan nasrânîyi, yahudîyi ve kâfirlerden başka bir kimseyi ziyâret etmek için yolculuk yapmayı yasaklamıyorlar; onları ziyâret edecek kimsenin küfre ve şirke düştüğüne hüküm vermiyorlar. Acaba, irtihâl etmiş bulunan peygamberlerin ve sâlihlerin dereceleri, yahudîlerin ve nasrânîlerin derecesinden daha mı aşağıdır?
(Yûsuf en-Nebhânî, Şevâhidü’l Hakk, 228-229.s.)