Şek ve tereddüd yoktur ki, kabr-i şerîfi öpmek, ancak te-berrük için olabilir. Bu, bereket bulmak niyyetiyle, velînin kab­rini öpme cevâzından daha öndedir. Husûsiyle Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin kabr-i şerîfi, cennet bahçelerinden bir bahçedir.
Allâme el-Echûrî demiştir ki: “Ziyâret sırasında velînin kabrine yaklaşmak câiz midir, değil midir? Ziyâret eden ile zi­yâret olunanın makamlarının değişik olmasına göre, hüküm de değişik olur. Bazıları, ziyâretçi güzel bir inanca sâhib ise ve kendisinin peşinde kimse de yoksa eşiklerini ve maksûre­lerini öpmeyi câiz gördüler.”
Secde hâlinde olmadıkça, yanağını eşik üzerine koymak da böyledir. Secde vaziyetinde olursa haramdır. İbâdet kasdı ve yaratılmışa secde gibi bir niyyeti yok ise, bu hareketi irti­kâp eden küfre nisbet olunmaz. Bu, ancak onların eşiklerine şiddetli bir sevgi ile yapışmaktan ileri gelmektedir. Avamdan bir kısmında vâki olan: “Ey fülan efendim eğer benim şu işimi görürsen veyâ hastalığıma şifâ verirsen senin için üzerime şu şey borç olsun” sözleri, sünneti ve nasıl istekte bulunulacağı­nı bilmemekten ileri gelir. Fakat küfür sayılamaz. Zîrâ onlar, velî tarafından bunun yaratılması kasd ve niyyetinde değildir­ler. Ancak Mevlâya karşı, vesîle kılmaktadırlar. Zîrâ onların inancına göre, kendisi ile tevessül olunan zât, hâlikın sevgisi­ne ve ma‘nevî yakınlığına ermiş kimselerden biridir.
“Ey temiz nefsin sâhibi, Rabbin katında olan niyâzında benim için Rabbinden şöyle bir insan kılmasını isteyiver.” Bu ifâde, istenilenin Allâh tarafından meydana geldiğine inancı­nın, açık bir delîlidir. Velî için de sebeb olmaktan başka bir şey yoktur. Zîrâ yakınlığa ermiş olması itibâriyle isteği reddolunmaz, diye inanmaktadır. Bu hâl, Resûlullâh (s.a.v.) Efendi­mizin şu hadîsinde ifâde edilmesi kabilindendir:
“Ne kadar saçı dağınık, üstü-başı tozlanmış, eski elbi­seli adam vardır ki, şâyet bir işin olmasına dâir Allâh’a yemîn etse, Allâh onu doğru çıkarır.”
(Yûsuf en-Nebhânî, Şevâhidü’l Hakk, 112.s.)