Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mü’minin niyeti, davranışından hayırlıdır.”

Bazı İslam bilginleri, bu hadis-i şerifi açıklarken şöyle dediler:  Zira o, iyilik niyetine göre sevap alır. İsterse bir şey işlemesin. Fakat, onun niyetsiz ameline hiçbir sevap verilmez.

Bir insanın doğru niyeti, elinde bulunan azla da anlaşılır. Meselâ: Yolda kalan bir hac yolcusu görür, parası olmadığı için yolda kalmıştır. Bu durumda der ki: “Eğer malım olsaydı, hacca giderdim. Hacca gidemeyince, bari elimdeki şu iki dirhemi ona yardım için vereyim.” Sonra yolda kalmış bir mücahid görünce de şöyle der: “Eğer malî imkânım olsaydı, ben de gazâya giderdim. Böyle bir imkânım, gücüm yok. Bari elimde bulunan, şu birkaç dirhemi bu muhtaç gaziye vereyim.” Kısacası her işinde böyle olur. Fakat elinde bulunan aza cîmrilik ederse, çok mala da aynı şekilde cimri davranacağı bilinir. Aza cimrilik ettiği gibi, çoğa da cimrilik edecektir. Durum böyle olunca, onun niyetinin sevâbı yoktur. Sonra bir kimse der ki: “Eğer Kur’ân’ı ezberlemiş olsaydım, onu gece ve gündüz okurdum.” Böyle diyen bir kimse, ezberinde bulunan bir sûreyi okursa, Allâhü Teâlâ bilir ki Kur’ân’ın tamamını ezberlemiş olsaydı, okurdu. Böyle olunca, Kur’ân’ın tümünü ezberleyip okuyanın sevâbını ihsân eder. Ancak, ezberlemiş olduğu bir sûreyi bile okumuyorsa, Allâhü Teâlâ, onun niyetinin doğru olmadığını bilir.

 Ebû Hüreyre (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlattı: “Allâhü Te’âlâ, sizin sûretlerinize, mallarınıza, hallerinize bakmaz, amellerinize ve kalplerinize bakar.”

(Ebû’l-Leys Semerkandî (r.âleyh), Tenbîhü’l-Gâfilîn, s.557-562)