Mensûr-i Hikem’de şöyle denilmiştir: “Kim devamlı uyursa muradına nâil olmaktan mahrum olur.” İnsan, nefsine hak ettiği uykuyu ve istirahâti verir, çalışma ve uyanık kalma hakkını ondan tam alırsa istirahât etmek sûretiyle âcizlik ve yorgunluktan kurtulmuş, hareket ederek de nefsin uyuşukluk ve bozulmasından selâmette kalmış olur. Şu bilinmelidir ki insanın iki hâli vardır: Birincisi istirahât hâlidir. Kişi kendini istirahâtten mahrum ederse yorulur ve âcizlenir. İkincisi de çalışıp çabalama hâlidir. Çalışıp çabalaması gerekirken kişi devamlı istirahâte çekilirse bu durumda nefis boş gezmeye ve tembelliğe alışır. O hâlde insana lâyık olan en iyi davranış iki hâlini de yani uyku ve istirahât hâliyle çalışma ve uyanıklık hâlini programlamasıdır. Çünkü her iki hâlin de sınırlı bir miktarı, özel bir zamanı vardır. Sınırlarını geçmek ve zamanlarının değişmesi insana zarar verir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Sabah uykusu (fecrin doğuşundan kuşluk vaktine kadar olan zamanda uyumak) insanın âcizlenmesine, içini gaz bürüyerek şişmesine, tembelleşmesine, yüz güzelliğinin yok olmasına, başarısızlığa ve ihtiyacını unutmasına sebep olur.” (Mervân ibni Muhammed ed-Dîneverî) Abdullah ibni Abbâs (r.a.) da şöyle demiştir: “Uyku üçtür: Birincisi akılsızlık uykusudur ki bu sabah vakti uyumaktır. İkincisi, insanın yaratılışına uygun olan uykudur ki öğle vakti kaylûle yapmaktır. Üçüncüsü de ahmâklık uykusudur ki tam akşam namazı ile yatsı namazı arasında uyumaktır.” (Buhârî) (İmâm Maverdî, Edebü’d-Dünya ve’d-Dîn, s.762-763)

Bir Yorum Bırak