“Şüphesiz ki, insan, dar gönüllü ve hırslı yaratılmıştır. Ona bir sıkıntı değse çığlık koparır, iyilik değse cimri ve pinti kesilir. Ancak namaz kılanlar, o namazı daimî kılanlar bundan müstesnadır. İşte onların mallarında (ihtiyaç arz edip) isteyenin ve mahrum olanın bir hakkı vardır.” (Mearic s, 19-24)
Böyle Allah’ın nimetleriyle nimetlenen kimselerin, şükür ve şükran borcu olarak, kendilerine ihtiyaç arz eden yahut: hiç bir mü’mine zararı olmayan bir hususta müracaatta bulunan bir kimseyi, dileğini temin ederek sevindirecek yerde onu red ile mahrum bırakması, bir müslümana yakışmaz ve Allah (c.c.)’ün yukarıda zikri geçen âyetlerdeki buyruğuna aykırı olur.
Nitekim Vacib Teâlâ Hazretleri buyurmuştur ki; “Saili (isteyeni) reddetme!” Yahut bir mesele soranı veya bir şey isteyeni reddedip mahrum çevirme!” (Duha s, 10)
Bu âyet-i kerimenin taraf-ı ilâhî’den inişi şöyle olmuştur: Hazret-i Osman Zinnûreyn (r.a.) Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in mübarek huzurlarına bir miktar hurma getirmiş. O sırada bir dilenci gelmiş. Hazret-i Resûl (s.a.v.), o hurmanın dilenciye verilmesini emir buyurmuşlar. Hazret-i Osman (r.a.), hurmayı sâile vermişse de arzusu o hurmayı Hazret-i Resûl (s.a.v.)’in yemesi olduğu için sâilin arkasından gidip o hurmayı kendisinden satın almış, tekrar huzur-ı saadete getirmiş. Sâil de geri dönerek oraya gelmiş ve Hazret-i Resûl (s.a.v.) o hurmayı yine sâile ikram etmişler. Yine Hazret-i Osman (r.a.) hurmayı satın almış ve sâil tekrar gelmiş. Böylece Hazret-i Resûl Efendimiz (s.a.v.), aynı hurmayı aynı sâile üç kere ihsân etmişler. Nihâyet sâil dördüncü defa gelince Hazret-i Resûl (s.a.v.), saile:
– Sen sâil misin, yoksa satıcı mısın? buyurması üzerine yukarıda zikri geçen “Sâili (isteyeni) reddetme,” mealindeki âyet-i kerime nazil olmuştur. Şu halde sâili kim olursa olsun reddetmek lâyık olmaz.
(Ahmed Kemaleddin Üstün, 54 Farz Şerhi, s. 357-358)
1 Nisan, Mevlana Takvimi