İsraf, kişinin sahip olduğu maddî ve manevî varlığı, ölçüsüz ve gereksiz bir şekilde harcamasıdır. Bir başka ifadeyle malı ve zamanı boş yere heba etmesidir. Buna karşılık, insanın sahip olduğu maddî ve manevî varlığını yeri ve sırası geldiğinde sarf edip kullanmaması da cimrilik ve pintilik olarak değerlendirilmiştir. Öyle ise her iki halde de insanlar davranışlarında ölçülü olmalıdırlar. Allâh (c.c.) katında yaratılmışların en değerlisi insandır. Zira Yüce Allâh, onu en güzel bir surette yaratmış, kâinattaki canlı cansız her şeyi onun hizmetine vermiştir. İnsana verilen değerden dolayı asıl israf edilmemesi gereken şey insandır. Nitekim insanın yaptığı şeylerde haddi aşması israf olarak tarif edilmektedir. Allâh (c.c.)’a ibâdet için yaratılmış olan insanın isyân etmesi bir nevî haddi aşmaktır. İnsanın kendisine kılavuz olarak gönderilen peygamberlere uymaması, onların rehberliğini kabul etmemesi insanın kendini israf etmesi demektir. Beden ve ruh olmak üzere iki unsurdan yaratılmış olan insan, ruhi hayatını devam ettirebilmek için nasıl bir takım manevî motivasyonlara ihtiyacı varsa, fiziki hayatını devam ettirebilmek için de yemek ve içmeye ihtiyaç duymaktadır. Nitekim Yüce Allâh: “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allâh israf edenleri sevmez.” (A’raf s. 26) buyurmaktadır. Demek ki insan ne tıka basa karnını aşırı bir şekilde dolduracak, ne de güç ve takatten düşecek derecede aç duracaktır. İnsanların hoyratça harcadıkları ve değerini bilemedikleri nimetlerden biri de zamandır. Malımızı gereksiz şekilde saçıp savurmaktan sakınacağımız gibi, zamanımızı da israf etmekten sakınmalıyız. O gidince, bir daha geri gelmez. Allâh (c.c.) bu konuda şöyle buyurur: “Asra yemin ederim ki, insan ziyândadır.” (Asr s. 1) Zamanı gerektiği şekilde değerlendirebilen insanlar hem dünyada hem de ahirette başarıya ulaşacaklardır. (Prof. Dr. Mehmet Soysaldı, Kur’ân’da İsraf Kavramı, s.13-15)