Numan b. Beşir (r.a.)’den Allâh Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Helâl olan şeyler belli ve açıktır; haram olan şeyler de belli ve açıktır; bu ikisi arasında ise şüpheli şeyler vardır; insanların çoğu (derin âlim olmayanlar) onların hükmünü bilmezler. Kim onlardan sakınsa, dinini ve kişiliğini korumuş olur; kim onları işlese harama düşer. Bu kimsenin misali, koru etrafında (koyun) otlatan çobanın misali gibidir. Onun çizgiyi aşıp korunun içine düşmesi (veya koyunlarının sınırı geçmesi) an meselesidir. Bilin ki, her melikin bir korusu vardır. Allâhü Te‘âlâ’nın korusu da haram ettiği şeylerdir. Bilin ki, cesette bir et parçası vardır; o et parçası iyi olursa bütün ceset iyi olur; o kötü olursa bütün ceset kötü olur. O et parçası kalptir.”
(Buhârî, Müslim)
İmamlar, bu hadîsin önemi üzerinde ittifak etmişler ve onun İslâm’ın temel esaslarından olduğunu söylemişlerdir. Vera’ (veya şübheli şeylerden sakınmak) ancak dünyaya karşı zühd ve âhirete karşı rağbetle gerçekleşebilir. Kalbin iyi olması sözüyle de bunun ancak dünyanın gereksiz alâkalarından ve sevgisinden uzak durmakla mümkün olduğuna işaret edilmiştir. Çünkü dünya sevgisi bütün hataların ve kötülüklerin başı ve kaynağıdır. (Kişi dünyayı sevdiği ölçüde kötüleşir, kendisini bu sevgiden uzak tuttuğu ölçüde de iyileşir.) Gizli değildir ki, zühd (dünyayı sevmemek) gerçek sufilerin hakîkat yolundaki ilk adımlarıdır. Bu sebeple kendileri buna çok önem verirler. Ve kendileri bunun ancak kalbin iyileşmesi, temizlenmesi ve sağlık bulmasıyla mümkün olduğunu bildikleri için, bunları gerçekleştirmek için azamî çaba sarf ederler. Bizden öncekiler de bu cihad ve çabayı sarf etmişler ve sonucunu alıp hakikî muradın doruğuna yükselmişlerdir.
(Eşref Ali et-Tehânevî, Hadislerle Hanefi Fıkhı, c.20, s.294-295)