İslami İlimler ve Fıkıh

İslami İlimler ve Fıkıh. Fıkıh, lügatta bilmek, anlamak; ıstılahta ise beden ile yerine getirilecek şer’î hükümleri bildiren ilim dalıdır. 

Şeriat, imân, amel ve ahlâk olmak üzere üç kısma ayrılır. Bunlardan imân (itikad) hükümlerini, yani inanılacak şeyleri bildiren ilme, akide veya kelâm ilmi ve bu ilimle uğraşan kimseye mütekellim denir.
Amel kısmı ise, ferdin Allâh (c.c.) ile olan münâsebetlerini tanzim eden ibâdetler ile ferdin diğer insanlarla olan münâsebetlerini tanzim eden hukuku ihtiva eder. Ahlâkî hükümleri bildiren ilme ise ilm-i ahlâk denir. Şeriatin âmel denilen kısmını, yani insanların yapması gereken hususları bildiren ilim dalına fıkıh ilmi denir. Fıkıh, lügatta bilmek, anlamak; ıstılahta ise beden ile yerine getirilecek şer’î hükümleri bildiren ilim dalıdır. Fıkıh, şeriatin amel kısmının hem ferdî (ibâdet), hem de sosyal (hukuk) unsuruyla alâkalı hükümlere şâmildir. Şu var ki zekât ve cihâd ile alâkalı hükümlerde olduğu gibi bu ikisi her zaman birbirinden ayrılamaz.
İmâm-ı Azâm Ebû Hanîfe (r.a.) fıkhı, ‘’kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir” şeklinde tarif etmektedir. Buna göre îmân, ahlâk ve âmel bilgilerinin hepsi fıkhın şümulüne giriyor. Bunu açıklamak kolay, çünkü İmâm-ı Azâm Ebû Hanîfe (r.a.) aynı zamanda bir kelâm ve tasavvuf âlimidir. Daha sonra gelen fakihler fıkhı, Osmanlı medenî kanunu Mecelle’nin ilk maddesinde de ifadesini bulduğu üzere, “ilm-i fıkh, mesâil-i şer’iyyeyi ameliyyeyi (şeriatin amele dair hükümlerini) bilmektir’’ şeklinde tarif etmişlerdir.
İslâm dini, sâliklerine ilim öğrenmeyi mecbur kılmıştır. Çünkü şer’î hükümlere uymak, ancak bilmekle olur. Kur’ân-ı Kerîm’de: “Bilen ile bilmeyen hiç bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir” (Zümer s. 9) buyrulmaktadır.
(Ekrem Buğra Ekinci, İslam Hukuku, s.12)