Bir müslümanın şu dört hususa dikkat etmesi gerekir:
1. İtikâdı, Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat itikâdına uygun olmalıdır.
2. İslâm’ın hükümleri hakkıyla öğrenilmelidir.
3. Bu öğrenilenler güzel bir şekilde tatbik edilmelidir.
4. Kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi ile uğraşılmalıdır.
Bir müslümanın bu dört hususa dikkat etmesi, kendi hayatında
bu tertibi sağlaması ve kaybetmemeye çalışması gerekir.
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat çizgisinden ayrılmamak için
hayatı boyunca azâmi gayret sarfetmesi gerekir. İslâm ahkamının
“Edille-i Şer’iye” denilen dört dayanağını olduğu gibi kabul
edip bunların dışında hiçbir yoruma itibar edilmemesi gerekir.
Bilindiği üzere Edille-i Şer’iye dörttür. Bunlardan birincisi
Kitap, yani Kur’ân-ı Kerîm’dir. İkincisi Sünnet, yani Resûlullâh
(s.a.v.)’in söz, fiil ve hareketleridir. Üçüncüsü İcma-i Ümmet,
yani bir hususta Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’in aynı görüşte
toplanmasıdır. Dördüncüsü de Kıyas-ı Fukâha, yani fıkhı iyi
bilen müslüman ulemanın kıyas yolu ile hüküm vermesidir.
Her müslüman Edille-i Şer’iye’nin sınırları içerisinde kalmak
mecburiyetindedir. Kimsenin bunlar dışına çıkma, değişik yorumlar
getirme hakkı yoktur. Bunun yanında Nebî (s.a.v.)’in
günlük yaşantımıza ait bizleri serbest bıraktığı hususlar vardır.
Bu durumlar için İmâm-ı Âzam (r.a.) örfe göre karar verilmesini
söylemiştir. İmam-ı Azam (r.a.) bunu tabi ki Resûlullâh
(s.a.v.)’e ittibaen söylemiştir. Nebî (s.a.v.)’in tüm insanlığa
kıyâmete kadar lazım olacak temel meselelere çözüm getirdiği
Vedâ Hutbesi’nde: “Sizin kadınlar üzerinde hakkınız vardır.
Kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Kadınların
sizin üzerinizdeki hakkı bulunduğunuz yerin örf ve adetine
göre giyim ve yiyimini temin etmektir” buyurmuşlardır.
Burada Nebî (s.a.v.) örfe kapı açmıştır. İmam-ı A‘zâm (r.a.) da
bunu Resûlullâh (s.a.v.)’in bu iznine binaen söylemiştir. Bu
yüzden ulemâ birçok hususta da bulundukları bölgenin örfüne
göre karar vermiştir.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler, c.2, s. 43-49)