SORU: Diğer “dîn”lerde kalarak iyi işler yapanlar, bu iyiliklerinin faydasını âhirette görürler mi?
CEVAP: Kişinin sahip olduğu inanç, Allâhu Te‘âlâ’nın rızasına ve Resûlü (s.a.v.)’in getirdiklerine uygun olmadığı sürece hiçbir sâlih amel âhirette kurtuluşa vesile olmaz. Allâhu Te‘âlâ: “O gün ki, ne mal ne evlât fayda verir. Ancak Allâh’a temiz bir kalble gelenler o günde (kurtuluşa erer).” (Şuarâ s. 88-89) buyurmaktadır. Kalb-i selîm ile murad, her türlü şirkten selâmette olan kalptir. Zîrâ kâfir, müşrik ve münafığın kalbi hastalıklıdır. Allâhu Te‘âlâ: “Onların kalplerinde bir hastalık vardır.” (Bakara s. 10) buyuruyor.
(İmâm Nesefî, Tefsîr un Nesefî, c.3, s. 846)
Hz. Âişe (r.anhâ)’dan rivâyet edilen bir hadîsi şerif şöyledir. Hz. Âişe (r.anhâ): “Dedim ki, ey Allâh’ın Resûlü (s.a.v.)! İbn Cud’an (Benî Temim’den, Hz. Âişe (r.anhâ)’nın akrabasından ve Kureyş’in reislerinden cömertliği ile meşhur Abdullah isminde bir zat) cahiliyette sıla-i rahimde (akrabalarına ihsanda) bulunur, miskinleri yedirir idi. Bu, ona (âhirette) fayda verir mi?” dedi. “Fayda vermez, zîrâ herhangi bir gün; Rabbim, dîn günü (amellerin karşılığını göreceği gün) günahlarımı mağfiret eyle dememiştir.” (Buhari) Yâni, öldükten sonra dirilmeyi tasdik eder değildi.
İmâm Beyhâki şöyle demiştir: “Kâfirlerin, küfür üzere öldüklerinde, iyi amellerinin bâtıl olması ile ilgili varid olan hadîsler ve haberler, onlar için cehennemden kurtulup cennete girecekleri bir mevki söz konusu olmadığı; fakat işledikleri düzgün işler sebebiyle müstehak oldukları azâbın hafiflemesi şeklinde yorumlanır.” Meselâ Hatem-i Tâi, Nûşirevân-ı Âdil gibi cömertlikleri ve adâletleriyle meşhur kimseler îmân etmedikleri için ebedi cehennemden kurtulamayacaklar; ancak hafif bir azâbla azâb görecekler.
(Misvak Neşriyat, Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.82)