İnsan hayatına giren maddî-mânevî her şey insanı etkiler. Hayatta her şeyin hatta teknolojinin bile dinin emirlerine ve kültüre etkisi vardır. Kitle imhâ silâhları buna misâl olarak zikredilebilir. Ayrım yapmadan insanları öldürmek dinde yasaktır. Bir müslüman, aklı veya ilmi kullanırken dinini göz önüne almak zorundadır. Toplum yapısında bir ölçünün varlığı zorunludur. Nitekim sünnet, İslâm toplumunda bir standart oluşturmuştur. Sünnet, Kur’ân’ın hayata geçirilmiş halidir. Sünnete uymadan İslâm’a uygun bir hayat yaşamak mümkün değildir. Sünnetin konumunu kavramakta var olan yanlışlar, eksikler bu konunun araştırılmasında etkili olmuştur. Zira özelde ülkemiz, genelde İslâm dünyası; sünneti terk etmenin, sünnete aykırı bir hayat yaşamanın ne büyük tehlikeler taşıdığının yeterince farkında olunmadığını yansıtan bir dönemden geçmektedir. Sünnetten uzaklaşmakla Müslümanca yaşayıştan da uzaklaşılmış, zihniyet ve yaşayış açısından yani her bakımdan İslâm’a aykırı kimlikler oluşmuştur. İslâm öncesinin câhiliye denilen döneminin pek çok anlayış ve uygulaması tekrar geri gelmiştir. Ancak pek çok Müslüman bunun farkında değildir. Sünnete uyulmazsa ne olacağı üzerinde düşünen insanların sayısı azalmıştır. Zira insanların gündemi dinin veya sünnetin korunması değildir. Maddî açıdan daha iyi yaşamak, öncelikli hedef haline gelmiştir. Müslüman’ın kimliğinde ve hayat tarzında daha fazla kayıplar olmadan çözümler bulunmalıdır. İlk ve köklü çare; Hz. Peygamber (s.a.v.), nasıl her bakımdan bozulmuş insanlığa kurtuluş yollarını öğretmişse, bugün de O (s.a.v.)’in sünnetinin kurtarıcılığına ihtiyaç olduğuna inanılmasıdır. Sünnetten uzaklaşmış müslümanların, sünnete uygun bir hayat yaşamaya çalışmaları, tekrar mükemmel insanların ve toplumların oluşmasını sağlayacaktır. (Prof. Dr. Aynur Uraler, Sünnete Uymanın Engelleri, s.10)