İslâm şerîatı, hidâyet için en mükemmel, en şerefli ve en kapsamlı bir yoldur. Allâhü Te‘âlâ onunla gök şeriatlarını tamamlamışve onu sonsuz kılmıştır. Bunun için o, kalıcı ve süreklidir. Binası güçlü, düzeni muhkemdir. Fert ve toplumlarm ihtiyaçlarına cevap verebilecek niteliktedir.Bilindiği gibi İslâm şeriatı, iki büyük temel ve şerefli iki kaynağa dayanır:
Birincisi: Allâhü Te‘âlâ’nın kitabıdır ki bu onun en doğru yolu, en güzel sözüdür. O, Allâh’ın metin âyetleri ve cehalet susuzluğunu gideren tatlı su kaynağıdır.
Doğru İslâmî bakış açısına sahip olmayan dar görüşlü bazı kimseler her zaman ve her yerde beşer ihtiyacına cevap verememekle İslâm şeriatını kusurlu buluyor.
İslam şerîatını donmak ve sönmekle suçlayarak yalan ve iftirada bulunuyorlar. Hem de bunları “Müslümân” sıfatı ile söylüyorlar. Halbuki dînimiz ve din önderlerimiz tarihteki sonsuz İslâm medeniyetine kale olmuşlardır. Dünyayı uykusundan ve cehaletinden kaldırmış ve medeniyet hareketine öncülük etmişlerdir.
Hiç kuşkusuz İslâm’a mensup olduğunu söyleyen o kimseler; sömürgeci casusların en büyüklerinden ve İslâm toplumunu yok etmek için plan yapan komplocuların en tehlikelilerindendirler. İslâm düşmanları bile, İslâm şerîatını geniş ufuklulukla nitelerken, içimizdeki bazı modernistler İslâm’ı kötülüyorlar. Nitekim 1937 yılında, La Haye’de ‘Mukayeseli Kanun’ kongresi yapılmış, bu kongreye çeşitli dünya devleterinden Natılı düşünürler ve araştırmacılar katılmıştır. Bu kongrede aşağıdaki kararlar alınmıştır:
1. İslâm şerîatı, genel teşri kaynaklarından biri kabul edilmiştir.
2. İslâm şerîatı, canlı bir şeriattir.
3. İslâm şerîat başkasından alınmış değil, kendi başına ayakta durabilen bir şeriat olarak kabul edilmiştir.
Şerîatımız, Allâh’a hamd olsun her asırla beraber yürüyor ve her nesle yetiyor, hayat gerçekleri ile dönüyor.
(Muhammed Alevî Mâlikî, Kâmil İnsan, 291-306)