Bilmiş ol ki; yalnız gözün olsa ve besin maddelerini uzaktan görsen, fakat içinde o maddeleri almaya bir temayül ve seni harekete sevkeden bir şehvet olmasa, gözünün bu görmesi atâlete uğrar ve boşa giderdi. Nice hastalar var ki, kendisi için en faydalı olan yiyecekleri görür fakat istek ve şehveti olmadığı için onları yemez. Bu yönden hem görmesi hem de idraki boşa gitmiş olur. Bunun için arzuna uygun gelen şeye temayül gösterme zarureti vardır. Buna da şehvet denir. Bir de hoşlanmadığından nefret etmen lazım, buna da kerâhet denir. Bu sayede arzu ettiğin şeyi arar, hoşlanmadığın şeyden uzaklaşırsın. Bunun için Allahû Teâlâ yemek şehvetini sende yarattı ve onu sana musallat kıldı. Seni yemeğe zorladı ve bu sayede yaşadın. Burada diğer hayvanlarda senin gibidir. Onlar da şehvetleri sayesinde yer içerler, fakat bitkiler ayrıdır.
İhtiyaç miktarı yedikten sonra, bu şehvetin durmasa, haddinden fazla yer ve çatlardın, fakat doymanın akabinde Allahû Teâlâ kerâheti yarattı ve artık fazla yemekten hoşlanmaz oldun. Toprağa ekilen bir mahsül gibi değilsin. O, doymasını bilmeden dibine dökülen suyu kabul eder. Ve nihayet bozulur. Bunun için onun adama ihtiyacı vardır. Onun alacağı su miktarını adam tayin eder ve ihtiyacından fazlasını vermez. Yaşayabilmen için yemek şehveti sende yaratıldığı gibi, neslinin devamı için bir de münasebet şehveti yaratılmıştır… (İhya-u Ulumiddîn, C: 4, Sh: 208)