Resûlullâh (s.a.v.): “İnsan herşeyden görür, ancak üç şeyden hesâb görmez. Avretini örtecek bir parça bez, açlığını giderecek kadar bir parça ekmek, onu yazın sıcaktan, kışın soğuktan koruyacak bir ev.” buyurmuştur.

“İnsanoğlunun sulbünü kuvvetlendirecek lokmalardan da hesâb sorulacaktır. Ancak nefsini kurtaracak kadar yemesinden sorulmayacaktır.” (Dürrü’l Müntekâ)

Mideyi doldurmak haramdır. Çünkü malı zâyi etmek ve nefsi hasta etmektir. Şöyle bir hadîs de gelmiştir: “İnsanoğlunun doldurduğu kapların en kötüsü doldurduğu midesidir. Eğer karnı doldurmak lâzım ise, üçte birini yemeğe, üçte birini suya ve üçte birini de nefes almaya ayırın. Azâb bakımından en uzun azâb görecekler, karnını en çok doyuranlardır.” (Dürrü’l Müntekâ)

Tebyînü’l-Mehârim’de şöyle denilmektedir: “Âlimlerden bazısı tarafından diğer iki mertebe de eklenmiştir. Bunlardan birisi mendub olan yemektir. Mendub olan yemek, insanı nâfile namâzlara, ilim öğrenmeye ve ilim öğretmeye yardımcı olan yemektir. Diğeri de mekrûh olan yemektir. Bu da, doyduktan sonra ondan bir zarar görmeyecek kadar fazla yemektir. Âbidin rütbesi mendub olan yemekte mubâh olan yemek arasında muhayyer kalmaktır ve yediği zaman yediği ile ibâdete kuvvetlenmeyi murâd ederse, o zaman itaat etmiş olur. O yemesiyle de lezzet ve ni‘met almayı murâd etmemelidir. Zîrâ Cenâb-ı Allâh kâfirleri faydalanmak ve ni‘metlenmek için yediklerinden onları zemmetmiştir.

Şöyle ki Cenâb-ı Allâh, “Kâfirler ise zevklenirler, hayvanların yediği gibi yerler, yerleri ateştir.” (Muhammed s. 12) buyurmuştur. Mü’min dünyâdan zühd eder, kâfir ise dünyâya haristir. Öyleyse mümin yemeği hayatını devâm ettirmek ve ibâdetlerini yapabilmek için yer. Kâfir de şehvet ve lezzeti taleb için yer. O zaman az da olsa mü’min doyar, fakat kâfir çok da olsa doymaz.

(İbn-i Âbidîn, Reddül Muhtar, c.15, s.319)