Dünyâ; zevali (yok oluşu) süratli bir yerdir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Dünyâdan bana ne. Ben dünyâda ancak bir ağacın altında gölgelenen, sonra göçen ve orayı terkeden bir binici yolcu gibiyim.”

Tayyibî (r.âleyh); bu göç etmenin süratinde ve beklemenin azlığında bir timsâldir diyor.

Hz. Îsâ (a.s.) havarilerine diyordu ki; “Ey Havariler topluluğu, hanginiz denizin dalgaları üzerine binâ yapabilir?” Dediler ki: “Ey Ruhullâh, kim buna kadir olabilir?” Dedi ki: “Sizi dünyâdan sakındırırım. Onu karar yeri kılmayınız.”

Hakîm (r.âleyh) diyor ki: “Allâhü Teâlâ dünyâyı geçiş yeri, âhireti ise karar yeri kıldı. Onun için de Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Dünyâda sanki garib (biri) veyâ bir yolcu imişsin gibi ol.” Âhiret ise işte o kederlerden safidir, bakidir, kendisi için son bulma diye bir olayın olmadığı ebedî bir yerdir. Halkın hepsi âcizdir. Bir şeye kadir olamazlar ve hiçbir kimseye bir zarar ve menfaat vermeğe malik olmazlar.

O halde işte bu âcizler için bir yerdir. İbâdet, işte şu kederli, bulanık, fâni dünyâ için muhabbet; onu bakî, safî âhiret üzerine tercih etmek, ancak hamakâtin (ahmaklığın), azgınlık ve sapıklığın kemâlinden neşet eder.”

O halde ey aklını kendisi için yaratılmış olduğu şeye sarfetmekle aklının doğrultusunda yürüyen akıllı kişi! Senin üzerine lazım gelen görev, Allâhü Teâlâ’nın senin ibâdetini bildiğiyle kanaat getirmen ve onun dışında birşey taleb etmemendir.”Menfaat verme, zarar verme Allâhü Teâlâya aiddir. “Allâh (c.c.) kuluna kâfi değil midir?” (Zümer s. 36)(Muhammed Hâdimî (r.âleyh), Berika, s.210)

Bir Yorum Bırak