Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz buyuruyorlar; “îmân, kulun Allâhü Te’âlâ’nın bir olduğuna, eşi ve benzeri olmadığına inanması ve (bunu kalbiyle) tasdik etmesi (ve diliyle de söylemesidir.” Hadîs-i Şerîf’te:
“Allâhü Te’âlâ’ya inanmaktır.” buyrulmasından, yine O (c.c.)’nun kadîm (varlığının öncesi olmamak) ve ezelî olduğu, sânına lâyık kemal sıfatlarla sıfatlanmış olduğu anlaşılmalıdır.
“Ve meleklerine inanmaktır”: Melekler Allâhü Te’âlâ’nın yarattığı varlıkları, kulları olup bir an bile ibâdetten geri kalmazlar. Meleklere inanmayan kâfir olur.
“Ve kitâblarına inanmaktır”: Allâhü Te’âlâ’nın kelâmı olan kitâblarının hepsine inanmalıdır. Bunlar on sayfa Âdem (a.s.)’a, elli sayfa Şît (a.s.)’a, on sayfa ibrâhîm (a.s.)’a, otuz sayfa idris (a.s.)’a, indirilmiştir. Dört kitâb da, bilinen Tevrat, Zebur, incil ve Furkân (Kur’ân-ı Kerîm)’dir.
“Ve peygamberlere inanmaktır”: Peygamberler insanlara, onların en üstünleri olarak gönderilmiştir.
“Ve öldükten sonra dirilmeğe inanmaktır”: Allâhü Te’âlâ ölüleri, aslî parçalarını bir araya getirerek kabirlerinden kaldıracak ve onlara ruhlarını geri verecektir.
“Ve kadere, hayır ve şerrin Allâhü Te’âlâ’dan geldiğine inanmaktır”: Resûlullâh (s.a.v.) Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)’in, kader hakkında konuştuklarını gördüler. Gazâblandılar, hattâ iki mübarek elmacık kemikleri kızardı ve: “Sizden öncekiler bu konuya daldıkları için helak oldular. Sizin bu konuya girmemenizi istiyorum” ve yine Peygamberimiz (s.a.v.): “Kader hakkında konuşulduğu zaman dilinizi tutunuz” buyurdular.
Yukarıda sayılan îmânın altı şartına inandığını açıkça dil ile kabul etmek farzdır, lâzımdır, îmânın hakîkatinden bir esâs olduğu için dil ile söylemelidir. Kelâm, fıkıh ve hadîs âlimlerinin çoğuna göre Şerîâtte îmân, Resûlullâh (s.a.v.)’in Allâhü Te’âlâ katından getirdiklerini kalb ile tasdîk ve dil ile de söylemektir.
(Seyyfd Alizâde (r.h.), Şir’atü’l islâm, 19.s)