İmân, yeis halinde olmamalı, meselâ; müslüman ol­mayan bir adam, son nefesinde azabını görür ve ondan sonra îmân etmeye kalkarsa, onun îmânı makbul değil­
dir.
Mü’min inkar ve tekzibe alâmet olan şeylerden bi­rini yapmamalıdır. (Meselâ namazın farz olduğunu in­kar eden kafir olur.)
3) Dinî hükümlerin hepsinin güzel olduğunu kabul edip hiçbirinin ifasında inat ve kibirlilik yapmamalıdır. Meselâ Allah (c.c.)’ın yasak ettiğini bildiği halde, inadı­na haram olan bir şeyi irtikâb ederse, o adam îmânını kaybeder, mü’min sayılmaz.
Bir insan için, sarsılmaz bir îmân kadar kıymetli bir şey yoktur. İnsanı dünyada da ahirette de saadete ka­vuşturacak olan ancak böyle bir imândır. Fakat îmânın insanı âhiret saadetine ulaştırabilmesi için ömrünün son dakikasına kadar onu kaçırmamak lâzımdır. İmânını nefesi tükeninceye kadar muhafaza edemeyen kimseye önceki îmânı fayda vermez. İnsan müslüman olarak yaşamaya ve müslüman olarak ölmeye çalışmalı­dır. Dinine ve îmânına zarar verecek sözlerde ve işlerde bulunmamalıdır. Haramı haram, helâli helâl bilmeli, Kur’ân-ı Kerîm’e saygı ve ta’zim göstermeli, bir hata olursa hemen tövbe ve istiğfar etmelidir. Allah (c.c.) îmândan ayırmasın.
(İ. Dinî A. H. A. Sh. 60)