İmanın En Zayıf Noktası
İmanın En Zayıf Noktası başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Ebû Derda (r.a.) der ki: “İyiliği emretmeli; kötülüğü de yaptırmamalısınız. Bunu yapmadığınız takdirde Allâh (c.c.) başınıza, büyüklerinize hürmeti, küçüklerinize merhameti olmayan zalim bir idareci musallat eder. İyileriniz duâ eder, kabul olmaz. Yardım isterler, yardım görmezler. Tevbe ederler; istiğfarları makbul olmaz.”
Hz. Ali (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlatıyor: “Ümmetim, bir zâlime “sen zalimsin” demekten korktuğu ve çekindikleri zaman aralarından ayrıl.”
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.)’den naklen anlatıyor: “İçinizden biri, kötülüğü gördüğünde, onu eli ile düzeltsin. Eli ile olmazsa dili ile düzeltsin. Buna da gücü yetmediği takdirde o işe taraftar olmasın, kalbinden kötülesin. Bu ise îmânın en zayıfıdır.” Yâni, bu sonuncusu, imân sahiplerinin en azından yapmaları gereken bir vazifedir.
İyiliği teşvik edip kötülükten sakındıran kimseye uygun olan odur ki, gücü yeterse, bunu gizli yapmalı. Bu şekildeki davranış, vaaz ve nasihâtin yerini bulmasına, sözün dinlenmesine sebep olur.
Ebû Derda (r.a.) anlatıyor: “Bir kimse, din kardeşine açıktan, herkesin yanında nasihât ederse onu ayıplamış olur. Yine bir kimse, kardeşine gizli nasihât eder, öğüt verirse ona değer vermiş olur. Ancak bir kimseye gizli nasihât faydalı olmayınca açıktan nasihât edilir. Ayrıca, bu iş için iyi kimselerden ve hayır ehli zâtlardan yardım talebinde bulunulur. Tâ ki, onu yaptığı kötülükten alıkoysun. Bu iş yapılmadığı takdirde açıktan açığa günâh işleyenler üstün gelir; o zaman da azap umumî olur. Hepsini helâk eder.”
(Ebul Leys Semerkandî, Tenbihu’l Gafilîn, s.95-96)