İmân; Allâh (c.c.)’e ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in haber verdiği şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların hak ve doğru olduğunu kalben tasdik etmektir. Resûlullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir kimse samimi bir kalble, ‘La İlahe İllallah Muhammedün Resûlullâh (Allâh’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in de onun Resûlü olduğuna)’ îmân ederse Allâh (c.c.)cehennemi o kimseye haram kılar.”(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî)
“Şüphesiz, Şeytan içimizden birinin kalbine girerek şöyle bir soru sorar:
Semayı kim yarattı? Kul, Allâh yarattı cevabını verir. Yeryüzünü kim yarattı? Kul, Onu da Allâh (c.c.) yarattı. Şeytan, ‘Peki ama Allâh’ı kim yarattı’ diye sorar. Biri böylesine sapık bir düşüncenin, vesvesesini kalbinde bulursa, Allâh’a ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in onun hak peygamberi olduğuna îmân ettim, desin.”
“Şüphesiz her şeyin bir hakikati vardır. İman da bir hakikattir. Kişi îmânın gerçeğine varabilmesi için kendisine verilen bir şeyin ezelde hükmü ilahiye dayandığını ve onu geri çevirmenin mümkün olmadığını, başına gelen hallerden de kaçınmanın imkansızlığına inanmalıdır.”
“İyiliklerinden sevinç, kötülüklerinden üzüntü duyduğunuz zaman sen gerçekten bir mü’minsin.” (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, c.3 s.189-191)
“Bir kişinin camiye gitmeyi alışkanlık haline getirdiğini gördüğünüz takdirde onun îmânına şehadet ediniz.” (Tirmizi)
“Mü’minin ferasetinden (keskin anlayışından) sakınınız, çünkü o Allâh (c.c.)’ün nuru ile bakar.” (Hicr s.75)
İman iyi amellerle muhafaza, kötü amellerle kaybedilir. İyi amellerle kalb nurlanır, günahlarla da, kalb de manevi noktalar peyda olup bunlar çoğaldıkça kalb kararır. Rabbi Teâlâ’yı anmak ve hakkı söylemekten başka boş sözler kalbi katılaştırır. Bu da rahmetten uzaklaşmağa sebep olur. Her şeyde hayırlı niyyette bulunmak da hayırlı iş yapmak gibi îmânın kemaline sebep olur. Müslümân, din için yaşamayı kalbinden çıkarmamalıdır.
(İmam-ı Suyutî, Câmiü’s-sağîr, c.1 s. 26-36)