Bu dünya hayatında en mühim mesele düzgün itikad üzere yaşayıp, yine düzgün itikad üzere son nefesi verebilmektir. Cenâb-ı Hakk hepimize itikadımızı Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat itikadına uygun olarak düzeltmeyi, İslâm ahkâmını hakkıyla öğrenmeyi ve uygulamayı, kalbini tasfiye ve nefsini tezkiye etmeyi nasîb-i müyesser eylesin. Bu yolda Allâh (c.c.)’nun her dönemde gönderdiği rehberler vardır. Birgün, Hz. Selman (r.a.)’in de içinde bulunduğu bir mecliste Cum’a Sûresi nâzil oluyordu. “(Resûlullah (s.a.v.)) Ashâba yetişmeyen ümmetlere de peygamber gönderildi” âyet-i kerimesi nâzil olunca, orada bulunanlar: “Yâ Resûlallâh (s.a.v.), kimdir bu ashâba yetişmeyen ümmetler?” diye sordular. Allâh Resûlü (s.a.v.) cevap vermedi. İkinci defa aynı soru soruldu, Nebî (s.a.v.) yine cevap vermedi. Üçüncü defa sorulunca mübârek elini yanında bulunan Selmân-ı Fârisî (r.a.)’nın omuzuna koyarak: “Şunlardan öyle erler vardır ki, îmân Süreyya Yıldızında olsa varır yetişirler” buyurdu. Bu hadîs-i şerîf muhakkıkiyn ulemâ tarafından iki kişiye hamledilmiştir. Birisi kendisi Fârisî olan ve Nakşî silsilesinin ikinci postnişini olan Selmân-ı Fârisî (r.a.) diğeri de yine Fârisî olan İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (r.a.)’dir. Allâh (c.c.) bu iki mübârek şahsın yolunda yürümeyi nasîb eylesin, doğru yolundan ayırmasın. Âmin.
Bir müslüman bu mübarek zevâtın yollarından hakkıyla gider ve onlara tâbi olursa Allâh (c.c.)’ın izniyle hiçbir ifsâd ve tefrid hareketinden olumsuz yönde etkilenmeyecektir. Hadîs-i şerîfte verilen Süreyya Yıldızı örneğine de dikkat etmek gerekir. Resûlullâh (s.a.v.) burada erişilmesi en güç olan belki de mümkün olmayan bir yıldızı örnek göstererek, o erlere tâbi olunduğu takdirde bütün güçlüklerin bertaraf olacağını bizlere müjdelemişlerdir. O erlere tâbi olunduğu takdirde inşallah: “Âkıbet müttakînindir” müjdesine nâil olunacaktır. Cenâb-ı Hakk cümlemizi bu müjdeye nâil olan bahtiyar kullarından olmayı nasib-i müyesser eylesin. Âmin.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler, c.2, s. 49-51)