Hz. Ömer (r.a.)’dan rivâyet edildiğine göre bir gün ashâbın hiç tanımadığı biri Nebi (s.a.v.)’in huzuruna gelerek:
“Yâ Muhammed (s.a.v.), bana İslâm’ın ne olduğunu haber ver?” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.): “İslâm, Allâh’tan başka İlâh olmadığına; Muhammed’in de Allâh’ın Resûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazân orucunu tutman ve yol (külfetleri) cihetine gücün yeterse, Beytullâh’ı hacc etmendir.” buyurdular.
O zât: “Doğru söyledin.” dedi.
Babam: “Biz buna hayret ediyorduk. (Zîrâ) hem soruyor, hem de tasdîk ediyordu.” dedi.
O zât, Resûlullâh (s.a.v.)’e: “Bana îmân’dan haber ver?” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.): “Allâh’a, Alâh’ın meleklerine, kitâblarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanman; bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır.” buyurdular.
O zât: “Doğru söyledin.” dedi.  O zât, (bu sefer): “Bana ihsân’dan haber ver?” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.): “Allâh’a, O’nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da; O, seni muhakkak görür.” buyurdular.
O zât (tekrâr): “Bana kıyâmetten haber ver?” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.): “Bu mes’elede (kendisine) sorulan, sorandan daha âlim değildir.” buyurdular.
(O zât): “O hâlde, bana onun alâmetlerinden bâri haber ver?” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.): “Câriyenin kendi sâhibesini doğurması; yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının binâ yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir.” buyurdular.
Babam (Ömer İbnü’l-Hattâb (r.a.)) dedi ki: “Bundan sonra o zât gitti. Ben hayli bir müddet (bekledim) durdum. Nihâyet Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz bana:
“Yâ Ömer, o suâl soran zâtın kim olduğunu biliyor musun?” diye buyurdular. Ben de: “Allâh ve Resûlü bilir.” dedim. Resûlullâh (s.a.v.): “Gerçekten o Cibrîl (a.s.) idi. Size dîninizi öğretmeğe gelmiş.” buyurdular.
(Ahmed Dâvûdoğlu, Sahîh-i Müslim Terceme ve Şerhi, 1.c., 106-113.s.)