“İşte Biz, sana da böylece emrimizden bir Rûh vahyettik. Önce Sen, Kitâb nedir, îmân nedir bilmezdin. Fakat Biz o kitâbı bir nûr yaptık ve bununla, kullarımızdan dilediğimize hidâyet ederiz. Şübhesiz ki sen (Habîbim), mutlakâ doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun.” (Şûrâ Sûresi, Âyet: 52)
Kur’ân-ı Kerîm’in “Rûh” vasfı: Cenâb-ı Hakk Teâlâ, Nebî (S.A.V.) Efendimiz’e hitâb ile: “İşte Biz, sana da böylece emrimizden bir rûh vahyettik.” buyurmuştur ki buradaki “Rûh” kelimesiyle “Kur’ân-ı Kerîm”e “Rûh” vasfı, O’nun küfür (dalâlet) ve cehâlet ölümlerine karşı (îmân hidâyet, istikâmet) hayat bahşettiği için verilmiştir.
Vahyden önce hiçbir Nebî (A.S.)’ın küfr üzere olmadığına dâir icmâ vardır: Âyet-i Kerîme’de daha sonra Allâh (C.C.): “Önce sen, Kitâb nedir bilmezdin.” buyurmuştur ki ulemâ, “Peygamberler (A.S.), kendilerine vahiy gelmezden önce küfür üzere idiler” denilemeyeceğine dâir icmâ etmişlerdir. Bu hitâb-ı İlâhiyye’ye dâir şu îzâhlar yapılmıştır
1) “Sen, “Kitâb” ya’ni Kur’ân-ı Kerîm nedir? “Îmân” ya’ni namaz nedir bilmezdin.” demektir. Buradaki “Îmân” kelimesi, “Allah, îmânınızı zâyi’ edici değildir.” (Bakara Sûresi, Âyet: 143) beyânınından dolayı “îmân”, “namaz” ma’nâsına alınmıştır.
2) Burada bir muzâf (isim tamamlamasının tamamlayanı) hafzedilmiş olup kelâmın takdîri, “Sen, Kitâb nedir, îmân ehli kimlerdir, yani îmân edecekler ve etmeyecekler kimlerdir, bilmezdin.” şeklindedir.
3) “Sen, beşikte bir çocuk iken, kitâb nedir, îmân ne bilmezdin.
4) “Îmân” Allâh-ü Teâlâ’nın, kendisiyle mükellef tuttuğu bütün şeyleri, tasdîk ve ikrâr etmekten ibârettir. Hâlbuki Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz, Peygamberliğinden önce, Allâh’ın mükellef tuttuğu şeylerin tamamını bilmiyorlar, aksine ise (S.A.V.) Efendimiz, sâdece Allâh-ü Teâlâ’yı tanıyor ve biliyorlardı.
Allâh-ü Teâlâ’nın Sıfatları bilinebilme yönüyle, iki kısma ayrılır:
1) Sırf aklî delîllerle bilinebilen sıfat-ı İlâhiyyeler ki Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, bunları, Nebî ba’s olunmadan önce bilebiliyorlardı.
2) Sırf naklî delîllerle bilinebilen Sıfat-ı İlâhiyye-ler ki Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, bunları, Nebî ba’s olunmadan önce henüz bilemiyorlardı.
(Fahrüddîn Er-Râzî (R.H.), Tefsîr-i Kebîr Tercemesi, C. 19, S. 481-487)