Îmân, kalbin kesin ve şüphesiz derecede yalnız tasdîkinden ibarettir. Bununla beraber, Allâhü Te‘âlâ’ya devamlı ibâdet ve itaat eden, zühd ve takva sâhibi bir kimse ile, o yüce yaratıcıya isyan eden, nefsinin ve şeytanın esiri olan fasık ve facirin îmânlarındaki temizlik ve kuvvet, elbette ki aynı derecede değildir. İmân gibi büyük varlığı muhâfaza etmek için, Allâhü Te‘âlâ’nın emirlerine sımsıkı bir şekilde bağlanmak, yasaklarından kesinlikle sakınmak lazımdır. Zîrâ ulemâ ve muhaddislerin bir çoklarına göre; sâlih ameller kâmil îmânın bir parçasıdır.  Her  ne  kadar  dini  bir  emri  tembellik  ederek  terk eden kimse dinden ve îmândan çıkmıyor ise de, îmânın kemalini kaybeder, onu tehlikeye atmış olur. Allâhü Te‘âlâ bizleri sâlih amel işleyen, günâhlardan sakınan, kamil îmâna sahip olan kullarından eylesin. Âmin.
Yüce dînin hüküm ve emirlerinin tamamının en güzel ve en uygun olduğuna inanmak ve kabûl etmek. Hiçbirisini yerine getirmemekte inad etmemek ve tekebbür göstermemek lazımdır. Bu şarta göre bir insan, namaz, oruç ve hac gibi şer‘î bir emri güzel görmez veya bu emri küçümser veya kendisine,  bulunduğu  makamına   yakıştıramazsa,  veya  Allâhü Te‘âlâ’nın  kanun  ve  düzeninin  eksik,  yetersiz  veya  çağdışı olarak görürse veya Cenâb-ı Hakk’a muhâlefet kasdıyla ona karşı gelerek haram bir fiili işlerse artık o, İslâm’ın güzel ve mukaddes adını taşıyamaz. Yaptığımız açıklamadan da anlaşılacağı üzere yalandan şahâdet getirmekle müslüman olmak yeterli değildir. Yüce dînin esaslarını, hüküm ve vecibelerini inkar edecek veya inkârı gerektiren fiil, söz ve davranışlardan da tamâmen sakınması lazımdır. Bir taraftan yüce dinin bütün emirlerine inanıyorum diyerek, diğer taraftan da ona karşı gelerek, beşeri düzenleri ondan daha üstün bilmek, veya sentezleşmiş bir düşünce ile onu anlamak, çağdaşlık ve uygarlık adına dinin bazı kâide ve emirlerine meydan okumak, bütün gayretlerini  ve  faaliyetlerini  din  dışı  düzenleri  ve  ideolojileri hakim kumaya çalışmak îmân ile bağdaşacak bir durum değildir.
(Mehmet Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Akâidi, 41-43.s.)