Devrinin en büyük âlimlerindendir. Horasan’da 118 (m. 736)’da doğup aynı yerde 181 (m.796)’da vefât etti. Babası Türk, annesi Harzemlidir. Büyük âlim, şaşıranların yol göstericisi, dînin senedi, Hanefî mezhebinin reîsi olan İmâm-ı A’zamdan ilim tahsil etti. Bir yıl ticâretle uğraşır, kazancının hepsini fakîrlere dağıtırdı, ikinci yıl İslâmiyet’i yaymak için harplere giderdi. İlmi, fıkhı, edebi, zühdü, fesahati ve vera’ı çok idi. Geceleri ibâdet ile geçirirdi. Az konuşmayı kendine âdet edinmiş olup, emîn ve sözleri huccet (senet) idi.Kitaplarında yirmi binden ziyade hadîs-i şerîf vardı.
Duâsı makbûl olanlardandı.Bir gün bir a’mâ gelip, “Bana duâ buyurun da Allâhü Te‘âlâ gözlerime görme kuvveti versin!” dedi. Bunun üzerine Allâhü Te‘âlâ’ya yalvararak duâ eyledi ve derhal a’mânın gözleri eskisi gibi görmeye başladı.Abdullâh bin Mübârek Hazretleri tabiînden bazı kimseler-le görüşmüştür, imâmlardan da birçoğunun zamanına yetişmiştir. Senelerce İmâm-ı A’zam Hazretleri’nin sohbetinde bulunmuş, çeşitli hocalardan fıkıh ve hadîs-i şerîf dersleri almıştır. Dîn düşmanlarına karşı ve nefisle cihâd edenlerin başında gelirdi. Âlimlerin sultanı ismini almıştır. İlim ve yiğitlikte zamanının bir tanesi idi. Dînimizin büyüklerini görmüş sohbet etmiş ve onların makbûlü olmuştur.
Merv’de senelerce hadîs ve fıkıh okuttu. Kötü huylu bir kimse, yanına gelir giderdi. Bu gelen kimse bir gün bundan ayrıldı, gelmez oldu. Bunun ayrılmasına çok üzüldü. Niçin üzülüyorsun dediklerinde, “O zavallı gitti. O kötü huylar kendinden ayrılmadı. Onun haline üzülüyorum. Bizim yanımızda bir müddet daha kalsaydı ahlâkı düzelebilirdi.” dedi.
Takvâsı (haramlardan kaçması) çok fazla idi. Bir defasında yolda bir yerde konakladı. İyi bir atı vardı. Kendisi namazda iken atı başkasına âit otlaktan yedi. Namazı bitirince atı otlak sahibine hediyye edip, yaya olarak yoluna devam etti.
(İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, c.2 s.619-620)