Dîn âlimlerinin menâkıbı ile meşgûl olanlar, dünyada güzel ahlâk ve âdâbın neden ibâret olduğunu, dünyaya gelmekten esâs amacın ne olduğunu anlar. Buna vâkıf olanların ne yolda bulunduğunu gereği gibi idrâk ederek onlara güzelce uyup dînî hayatlarını olgunlaştırırlar. Bu büyüklerin güzel ve anlamlı sözlerini işittikçe, yüce kişilik, ahlâk güzelliği ve kıvrak zekâlılık gibi özellikleri duydukça bunları olağanüstü şeyler olarak görüp şaşırıp kalmaz (yaşanabilir olduğunu anlar). İslâm’ın ilk dönem âlimlerinden sonrakilere yadigâr kalan şânlı eserler, (eskilerin üzerine bina edilmemiş, türedi) eserlerle karşılaştığında yenilerin bir hiç mesâbesinde kaldığı anlaşılır. (Bu vasıfları taşıyan) yeni eserlere bağlılık gösterenlerin bu durumlarına ancak “İslâmiyetin güzelliklerinden habersiz.” denebilir.
Bir kimse İmâm-ı Â’zam (r.a.)’e şunu sordu: “İlk önce ben, zevcem benimle konuşuncaya kadar onunla konuşmamaya yemin ettim. Ardından zevcem de, ilk olarak ben söz söylemedikçe benimle konuşmamaya yemin etti.”
İmâm-ı Â’zam (r.a.): “Herhangi bir sakıncası yok. Hemen birbirinizle konuşmaya bakın. Her ikiniz de yemininizi bozmuş olmazsınız” dedi.
Süfyân es-Sevrî (rh.a.) bu cevabı haber alınca itiraz etti. İmâm-ı Â’zam (r.a.) şöyle söyledi: “Mademki kocanın yemininden sonra hanımı yemin cümlesi ile kendisine karşılık vermiş, kocanın yemini yerini bulmuş ve sâkıt olmuştur. Bundan sonra koca konuşunca zevcesinin yemini de sâkıt olmuş olur. Bu durumda hiçbir şey lâzım gelmez.” Bunun üzerine Hz. Süfyân (r.a.): “İlim konusunda size keşfolunan dereceden bizler hep gâfiliz” diyerek İmâm-ı Â’zam (r.a.)’in ilmî üstünlüğünü itiraf etti.
(İbn-i Hacer el-Heytemi , İmâm-ı Â’zam Ebu Hanife (r.a), s.211)
5 Ocak, Mevlâna Takvimi