Büyük muhaddislerden İmâm-ı A‘meş hazretlerine bir takım mes’eleler sorulduğunda, o sırada yanında bulunan İmâm-ı A‘zam (r.a.)’e hitâben: “Şu mes’elelerin cevâbını veriniz” dedi. İmâm-ı A‘zam (r.a.) de güzel bir şekilde problemi halledince A‘meş (r.a.)’in: “Bu cevapları siz nereden çıkarıyorsunuz?” diye şaşkınlığını ifade etmesi üzerine: “Sizden dinlediğim hadislerden” deyip zikredilen hadisleri senedleriyle beraber okumaya başladı. Bir çoğunu açıkladıktan sonra A‘meş (r.a.) dedi ki: “Okuduklarınız kâfîdir. Benim bir ayda öğrendiğim bunca hadîsi bir anda bana okuyorsunuz. Bu hadislerin gereğine tam anlamıyla uyduğunuzu zannetmezdim. Ben bilirim ki; büyük fakihler hazık (usta) tabiplere benzerler, bizler de (muhaddisler) eczacı ve attarlara benzeriz. Ey Ebû Hanife! Sense her iki kesimin de özelliğini bir arada toplamışsın.”
İmâm-ı A‘zam (r.a.)’in ictihâdındaki usûlü; önce Kur‘an’a başvurur, bulamadığı zaman sünnete başvururdu. Ebû Hanîfe (r.a.)’in ictihad şûrasında birçok hadis hâfızı bulunurdu. Hadîslerin sahihliğini kabul konusunda çok titizdi. Sünnette de bulamazsa, bilginlerin icmâını kabul ederdi. İcma bulunmazsa sahâbelerin söz ve uygulamalarına bakardı. Ashâb (r.a.e.) ittifak ettikleri görüşü tartışmasız kabul eder, ihtilâfa düşmeleri halinde birini tercih ederdi. Ashâb (r.a.e.)’den sonra gelen neslin (tabiîn) görüş ve fetvâlarına uymayı zorunlu görmez ve şöyle derdi: “Hasan-ı Basrî, İbrahim en-Nehâî, Said bin el-Mûseyyeb’(r.h.e)’e gelince biz de onlar gibi içtihad ederiz.”
İmâm-ı Mâlik (r.a.)’e İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’i sordular: “SübhanAllâh! O’nun gibisini görmedim. Eğer, şu sütun altındır dese, bu sözünün doğruluğunu kıyasî delillerle ispat eder.” diye cevap vermiştir. İmâm-ı Gazâli (r.a.): “İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’e gelince gerçekten O, dâhî, âbid, zâhid, ârif-i billâh, Allâh (c.c.)’den korkan ilim ile Allâh (c.c)’ün rızâsını dileyen bir zât idi.”
(Eşref Alî et-Tehânevî, Zafer Ahmed el-Osman et-Tehanevî, Hadislerle Hanefi Fıkhı, c.1, s.7)