Hâfız Abdülazîz b. Revvâd (r.âleyh) der ki: “Ebû Hanîfe (r.a.) insanların mezheblerini tayîn etmede kıstâs tutulmuştur. Böylece, her kim O (r.a.)’ı severse o kişinin ehl-i sünnetten olduğu ve her kim O (r.a.)’a buğz ederse ehl-i bidadden olduğu kolayca anlaşılır.”
İbrâhim b. Muâviye de: “Ehl-i sünnet yolunun tamâmlayıcı şartlarından biri de Ebû Hanîfe (r.a.)’i sevmektir. Ebû Hanîfe (r.a.) adâleti temsil eder ve onunla hükmederdi. İnsanlara ilim yolunu gösterip meselelerini çözümlerdi” derdi.
Esed b. Hakîm (r.âleyh) de; “Ebû Hanîfe (r.a.)’e saygı göstermeyen ya bilgisiz ya da bidatçıdır” derdi.
Ebû Süleymân (r.âleyh) dedi ki: “Ebû Hanîfe (r.a.) şaşılacak bir özelliğe sâhiptir. Sözlerinden yüz çevirenler O’nu anlamaya güçleri yetmeyenlerdir.”
Ebû Âsım (r.âleyh) şöyle dedi: “Ebû Hanîfe (r.a.) benim yanımda İbn-i Cüreyc’den daha fakîhtir. O’nun gibi fıkıhta hüküm çıkarmaya muktedir bir başka kişiyi gözüm görmemiştir.”
Dâvud-ı Tâî (k.s.)’un yanında değerli isimleri anıldığında; “O, karanlık gecede yol yürüyenlere yol gösterici bir yıldızdır. İlm-i tevhîde inananların kalblerinde kabul görür ve kendisine rağbet edilirdi” derdi.
Kadı Şerîk (r.âleyh) şöyle derdi: “Ebû Hanîfe (r.a.) uzun süre sessiz kalır; çok tefekkür ederdi. Görüşü isâbetli idi; güzel hükümler çıkarırdı. İlim öğrenmek isteyen talebe fakîrse onu zengîn eder; ilim öğrenince “İşte helâl ve haramı öğrenerek şimdi en büyük zengînliğe erdin” derdi.
Halef b. Eyyûb (r.âleyh) derdi ki: “Din ilimleri Cenâb-ı Hakk’tan Resûl-i Zîşân (s.a.v.) Efendimiz’e, O (s.a.v.)’den Ashâbı (r.a.e.)’e, sonra yüce Tâbiîne intikâl etti. Daha sonra da Ebû Hanîfe (r.a.) ve talebelerinde karâr kıldı. Bu ise, bizzat Allâh (c.c.)’un lûtfudur; insanların arzusuna uysun ya da uymasın.”
(Hâfızuddîn Muhammed el-Kerderî, Menâkıbu’l-İmâm Ebî Hanîfe, 102-147.s.)