İmâm-ı ‘zam Ebû Hanife tabiun olduğundan ilk dönem
evliyalar sınıfından sayılmaktadır.
İmâm Abdurrauf Munavi “el-Kevakibu’d-Durriyye fi
Teracimi’s-Sadeti’s-Sufiyye” adlı kitabının mukaddimesinde
seçkin evliyaların hikmet, söz ve hallerinden oluşan faydalı
bir kompozisyon oluşturduğunu söyler. Sonra şöyle devam
eder: “Lakin ben hepsini kitabıma almadım. Bunlar arasından
züht ve takvâsıyla meşhur olmuş, ferâset ve rehberlikleriyle
temayüz etmiş, hal sahibi, belirli tarzı ve çizgisi
olan, tasavvufi hakikatlerle ilgili engin manalara sahip sözleri
bulunan, keramet sahibi bir grup Allâh (c.c.) dostlarının
hayat hikâyelerini derledim. Bu derlemeden maksat; onlara
ait tasavvufi hakikat ve hükümleri içeren sözleri serdederek
insanlara faydalı olabilmektir. Farklı derlemeler kendilerine
nazaran çok nefis bilgiler içerebilir ama benim yaptığım bu
derlemeye nazaran ancak tamamlayıcı olabilirler. Bu yüzden
ışığını uzak menzillere gönderen yüksek fener kulesi
gibi aziz olan bu eşsiz nasihatleri, paha biçilmez hikmetleri
al ve faydalanmasını bil…
İmam-ı Münavi, İmâm-ı ‘zam ’ın hayat hikâyesini anlatırken
onun kabiliyetli, mahir ve dolunay gibi parlak muhteşem
bir imam olduğunu söyler… Sonra şöyle devam
eder: “İmâm-ı ‘zam güzel ahlakı, takvâsı, saygınlığı ve
asil duruşuyla tanınıyordu. Anlayışı ve hafızası yerindeydi.
İşinde öncüydü. Nükteli sözleri vardı. Eşsiz çıkarımları olan
sağlam bir fakihti. Açık, ayan beyan ve net bilgisiyle, râzı
olunan bir yolun yolcusuydu. Kendisi için güçlük verecek
bir şeyin altına girmez ve ondan uzak dururdu. Tefekkür ve
tedebbür onun işiydi. Çünkü tasavvuf hakkında şöyle denir:
“O bozulan, kirlenen ve tefekküre yönelen kişiyi temizler.”
İmâm-ı ‘zam zahitlerin en abidi, kulların en zahidi idi.
Bütün geceyi namazla, ağlamayla, yakarmayla ve duayla
ihyâ ederdi…
(Prof. Dr. Muhammed Tahir Nûr Veli, İnkişaf Dergisi, Sayı: 7)