Allah Teâlâ: “Size yasak ettiğim şeylerde aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum” (Hûd s. 88) buyurmuştur. Âyet, sözün fiile uygun düşmemesi halinin, sözün yalan olacağı sonucunu gerektireceğini beyan etmektedir. Peygamberlerin, henüz peygamber olmadan önce Allah Teâlâ’yı bilmemekten ve O’ndan başka mabudlara tapınmaktan korunmuş olmaları hakkında (delil olmak üzere) şöyle denilmiştir: Eğer onlar bazı şeyleri emretseler ve bazı şeyleri yasaklasalar ve sonra da dönüp “Allah korusun!” onları işleyecek olsalardı, bu onlardan uzaklaşılmasının en önemli sebeplerinden biri olur ve onlara uymaktan yüz çevirmeyi gerektirirdi.
Peygamberlerin yolunda olduğunu söyleyen bir kimsenin, bu makama gerçekten ulaşabilmiş olmanın göstergesi, fiilin söze uygun olarak sâdır olmasıdır. Resûlullah (s.a.v.) Veda hutbesinde ribayı yasaklayınca: “Kaldırdığım ilk ribâ, (amcam) Abdulmuttalib oğlu Abbâs’ın ribasıdır” buyurmuş, cahiliye âdeti olarak süregelen kan dâvalarını kaldırdığını ilan ettiği zaman da: “Kaldırdığım ilk kan davası da, bizim davamız yani Rabîa el-Hâris’in kanıdır” buyurmuştur. Bir hırsızlık olayında cezanın tatbik edilmemesi için tavassut edilmesi karşısında: “Canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Rasûlullah’ın kızı Fâtıma çalmış olsaydı, mutlaka elini keserdim” (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd) buyurmuştur. Bütün bunlar, söz ile fiilin (uygulamanın) birbirine uygun olması, insanların Allah’ın hükümleri karşısında eşit oldukları esasının hem kendisine hem de yakınlarına nisbetle korunması gerektiği konusunda açıktır.
İslâm şeriatı, söylediğinin tersini yapan kimseler hakkında yergide bulunmuştur. Bu meyanda olmak üzere Allah Teâlâ şöyle buyurur: “İnsanlara iyilik yapmalarını emreder de kendinizi unutur musunuz?” (Bakara s. 44)
Başka bir âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “Ey inananlar! Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah katında şiddetli bir buğza sebep olur.” (Saf s. 2-3)
(İmam Şatıbi, el-Muvafakat, 4.c., 254-257.s.)