İnsanlara yol gösteren kişinin; birisine, kendisini ilgilendirmeyen şeyler hakkında susmasını emretmesi halinde, eğer bizzât kendisi de lüzumsuz şeyler hakkında sükût eden biri ise, o zaman o kişiye uyulur. O kişi sana dünya karşısında zahidâne bir hayat yaşamanı öğütler ve bizzât kendisi de aynı şekilde yaşarsa o zaman fetvâsı doğru olacaktır. Yok kendisi dünyaya dört elle sarılır bir halde olursa o zaman fetvâsı yalan olacaktır. Allâhü Teâlâ (Tebük seferine iştirâk etmeyip) geride kalan üç kişi hakkında: “Ey inananlar! Allâh’tan sakının ve doğrularla beraber olun!” (Tevbe s. 119) buyurmuştur.

Buna göre âlim, İslâm’ın hükümleri hakkında bir söz söylediği zaman, aslında kendisi de aynı hükme tabi olmaktadır. Dolayısıyla eğer o söylediği şeye uygun hareket ederse, doğru söylemiş; yok tersine hareket ederse yalan söylemiş olur. Bir kimsenin manevî bir makama gerçekten ulaşabilmiş olmasının göstergesi, fiilin söze uygun olarak sâdır olmasıdır.

Bu konuda değerlendirme yapacak kimselerin, insanların efendisi Resûlullâh (s.a.v.)’i dikkate almaları yeterli olacaktır. O (s.a.v.)’in fiilleri ile sözleri arasında tam ve kusursuz bir uyum bulunuyordu. Kendisi hakkında: “Allâhü Teâlâ, Resûlü hakkında dilediği şeyi helâl kılar…” diyen kimseye, durumun öyle olmadığını ifade ile tepki göstermişti. Yine kendisine yöneltilen bir durum hakkında “Ben yapıyorum” dediği zaman: “Sen bizim gibi değilsin. Allâhü Teâlâ, senin geçmiş ve gelecek bütün günâhlarını atfetmiştir” diyen kimseye: “Vallâhi, elbette ben sizin Allâh’tan en çok korkanınız ve O’ndan ne ile sakınacağını en iyi bileniniz olmayı umuyorum” (Buhârî) buyurmuştur.(Şatıbi, el-Muvafakat, c.4, s.254-257)

Bir Yorum Bırak