Bilâl-i Habeşî (r.a.), Müslümanlığa çok bağlı, temiz kalbli bir zât idi. Müslümanlığını, ilk açıklayan yedi müslümandan birisi idi. Kendisi, mü’minlerin zayıf ve fakir tabakasındandı. Dîninden döndürülmek, Lât ve Uzzâ adını söylemesi için, yapılan en ağır işkencelere katlanır “Haydi, sen de, bizim gibi söyle!” diye zorlandıkça “Dilim, onu, söyleyemiyor! (Ona, dilim, dönmüyor!) Ehad! Ehad! (Bir’dir! Bir’dir!)” demekten geri durmazdı.Hz. Ebû Bekir (r.a.) tarafından satın alınıp âzâd edilerek işkenceden ve kölelikten kurtarıldı. Peygamberimiz (s.a.v.), İslamda ilk ezânı, Bilâl-i Habeşî (r.a.)’e okuttuğu gibi, Mekke’nin fethinde, Kâ‘be’nin üzerinde de, ilk def‘a ona ezân okutmuştu. Peygamberimiz (s.a.v.): “Ey Bilâl! Ben, cennette, önümde senin ayakkabılarının tıkırtısını işittim!” buyurmuş, kendisinin, cennetlik olduğunu duyurmuştur. Bilâl-i Habeşî (r.a.), Allâh yolunda Mekke’den, Medine’ye hicret etmiş Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlara Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanında katılmıştır.
Bilâl-i Habeşî (r.a.); Peygamberimiz (s.a.v.)’in vefâtı üzerine, Şam’a gitmek için hazırlandı. Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in yanına gelerek “Ey Resûlullâh’ın Halîfesi! Allâh yolunda ölünceye kadar serhadlerde cihâd etmek istiyorum!” dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.): “Ey Bilâl! Yanımızda otursan da, bize yardım etsen olmaz mı?” dedi. Bilâl-i Habeşî “Eğer, Sen, beni, kendin için satın aldın, seninle birlikte olayım diye âzâd ettinse, yanında alıkoy. Eğer, Allâh için satın aldın, âzâd ettinse, beni, bırak da, Yüce Allâh’ın hizmetine gideyim!” dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) “Ey Bilâl! Allâh aşkına! Üzerinde bulunan hakkımı ve hürmetimi göz önünde tut da, yanımdan ayrılma! Ben, yaşlandım, zayıfladım, ecelim de, yaklaşmıştır!” deyince, Bilâl-i Habeşî (r.a.), Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in vefâtına kadar, yanından ayrılmadı. Bilâl-i Habeşî (r.a.); hicretin yirminci yılında, Şam’da vefât etmiş, Küçük Kapı yanında Dımaşk kabristanına defnedilmiştir. Vefat ettiği zaman, kendisinin, yaşı, altmışı aşmış, yetmişe yaklaşmıştı.. Allâh (c.c.), ondan, râzî olsun!
(M. Âsım Köksal,İslâm Târihi, c.3. s.119)