Ebu Derda (r.a.)’dan rivayetle Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu:“Bir kimse, ilim öğrenmek için bir yola düşerse, Allâhü Te’âlâ cennet yollarından birini ona kolaylaştırır. Melekler onun yaptığından hoşnut olarak kanatlarını indirirler. Gökte ve yerde kim varsa, hattâ su içindeki balıklar bile, ilim talibi için, istiğfar ederler. Alimin âbide nazaran üstünlüğü, mehtaplı gecede diğer yıldızlara nazaran ayın üstünlüğü gibidir. Alimler, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinar, ne dirhem, ne altın, ne de gümüş para miras bıraktılar; onlar, ancak ilim mirası bıraktılar. Bir kimse, bu ilmi alırsa, bol nimete dalmış olur.”
Yine Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Bir kimse, ilim öğrenmek için yola girerse, Allâhü Te’âlâ onu cennete götüren yollardan birine yöneltmiş olur.” “Alimlere, yerde ve gökte olanlar istiğfar ederler.”
Câbir b. Abdullah (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu anlattı: “Bir kimsenin (araştırıp) kırk hadîs çıkarması, onun için kırk bin sadaka vermekten hayırlıdır. Allâhü Te’âlâ, onun için Kıyamet Günü, her hadîse karşılık bir şehir verir. Kıyamet Günü, onun için her hadîse karşılık bir huri vardır.”
Hz. Ali (r.a.)’nin şöyle dediği anlatılır:
“İnsanlar, iki kısımdır. Biri, Rabbine samimiyetle bağlı âlimlerdir. Diğeri koyun sürüsüdür. Her sese uyarlar, her rüzgârla yayılırlar. Ama asırlar boyunca âlimler baki kalırlar. Onlar, gözlerden uzak olsalar dahi, sözleri ve hâlleri ile örnek olarak kalplerde yaşarlar.”
İlim için, hiçbir fazilet olmasaydı, şu âyet-i kerime onun büyüklüğünü anlatmaya, yeterdi:
“De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak aklı selim sahipleri öğüt alır.” (Zümer s.9)
(Ebu Leys Semerkandi, Tenbihül Gafilin, s.490-793)