Sultan Reşad, felâketli bir devrin pâdişâhıdır. 65 yaşında tahta çıkan bu yaşlı Pâdişâh, bedenen kuvvetli ve sıhhatli
değildir. Tabiat olarak, halîm ve selîm, müşfik ve derviş-meşrebdir. Buna ilavete çok zor şartlar altında padişahlık yapmıştır. Bunu kendisi şöyle ifade eder: “…Ben, milletin ateşli külü üzerine oturdum, taht-ı Saltanat’ın kuş tüyünden minderleri üzerine oturup gömülmedim. Bunlardan kimseye bahsedilemiyor; millete de malûmat verilemiyor. Elbette bir gün tarih, bu hakikatları yazar. Sultan Reşad’ın, siyasî hâdiseleri iyi değerlendirebildiği,
bunlar hakkında doğru görüş ve kanaatlar ortaya koyduğu muhtelif kaynaklarda ısrarla ifâde edilmiştir. Yine Pâdişah’ın, bazı hâdiselerde İttihatçılar’a direndiği, fakat baskılar karşısında ileri varamayıp “Bunların dediğini yapmak lâzımdır.” diyerek boyun eğdiği, Ali Fuad Bey’ce rivâyet edilmiştir. Sultan Reşad hakkında en büyük övgü, Liman von Sanders’e aittir. Türkiye’de Beş Yıl isimli eserinde: “Pâdişâhı, her bakımdan iyi ve lütufkâr bir koruyucu olarak buldum. Uzun zaman uzlette kalmış bu yaşlı adamın, şahsî kararı ile hareket edebilen ve bu kadar malûmatlı bir insan olduğunu, pek az yabancı tahmin edebilir.” demiştir Mahmud Şevket’in hâtıralarına göre ise, Balkan Harbi’nde Kabine, Edirne’nin terki şartıyla sulh yapmağa karar vermiş ve bunu Londra sefiri Tevfık Paşa’ya bildirmiştir. Sadrâzam Mahmud Şevket, bunu Pâdişah’a nakletmiş; ondan “Edirne’yi terk etmemelisiniz.” cevâbını almıştır. Yine Balkan Harbi’nde, Pâdişah’ın İstanbul’u terketmesi bahis mevzuu olmuş; Sultan Reşad bu teklife “Askerimin başında şehîd olmağa hazırım. Hayır! İstanbul’u kat’iyyen terk etmeyeceğim.” şeklinde mukabele
etmiştir. Harb-i Umumî esnasında da, Medine’nin asla düşmana bırakılmamasını, sonuna kadar müdafaa edilmesini
istemiş; aksi halde, saltanattan çekileceğini bildirmiştir.!
(Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, s. 165-172)