Ebû Süleymân ed-Darânî (R.H.) şöyle rivâyet etti: “Alî bin Ebû Tâlib (K.V.)’e: “-Vakfe niye Harem’de yapılmıyor da, dağda (Arafât’ta) yapılıyor?” diye sorulunca Hz. Alî (K.V.):
“-Çünkü Kâ’be Allâh’ın evi, Harem de Allâh’ın kapısıdır. Hâcılar, Allâh’a elçi olarak geldiklerinde Allâh, yalvarmaları için onları kapıda durdurdu.” cevâbını verdi. “-Ey Mü’minlerin Emiri! Meş’ar-ı Harâm’daki Vukufa (durup da duâ etmeğe) ne dersin?” denilince Hz. Alî (K.V.):
“-Çünkü Allâh kendilerine evine girilmesine izin verince ikinci perdede durdurdu ki o da Müzdelife’dir. Yalvarmaları uzun sürünce Mina’da kurbân kesmek, sûretiyle kendisine yaklaşabileceklerine izin verdi. Tıraş olup, kurbânlarını kesip bununla üzerlerinde bulunan günahlardan temizlendikten sonra evini tertemiz olarak ziyâret etmelerine müsâade etti.” diye cevâblandırdı.
“-Ey Mü’minlerin Emiri! Teşrîk günlerinde neden oruç tutmak harâm kılındı?” diye sorulunca Hz. Alî (K.V.): “-Çünkü hâcılar Allâh’ın ziyâretçileridirler. Allâh’ın misâfirleridirler. Misâfire, kendisini ağırlayanın izni olmadan oruç tutması câiz değildir.” diye cevâb verdi. “-Ey Mü’minlerin Emiri! İnsanın Kâ’be’nin perdesine sarılması ve gözyaşı dökmesi ne ma’nâ ifâde ediyor?” denilince de Hz. Alî (K.V.): “-O, kendisiyle başkası arasında cinâyet olan birinin, düşmanının elbisesine tutunup ondan özür dilemesi ve suçunu bağışlaması için ona dil dökmesi gibidir.” diye te’vîl ettiler. (Bunu, Beyhakî (R.H.) ve diğerleri de rivâyet etmişlerdir.)
(İmâm Hâfız El-Münzirî (R.H.) Et-Terğîb ve’t-Terhîb Tercümesi C. 3, S. 38-43)