Çelebi Sultân Mehmed’in, kardeşi Musa’yı yenerek, Osmanlı mülkünde rakibsiz bir hâkimiyet kuruşu, her tarafta büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Çünkü, on senelik Fetret Devri’nin acı hatıraları ve Şehzade mücâdelelerinin karışıklıkları, büyük bir bıkkınlık ve huzursuzluk doğurmuştu. Onun rakibsiz hükümdarlığı, bu huzursuzluk ve karışıklığın bittiğini müjdeliyordu. Timur badiresinden harâb olan memleketi toplamak için çok çalıştı. Nihayet, babasının çizdiği sınırlar içindeki toprakları, pek az bir istisna ile hâkimiyeti altına aldı.
Çelebi Sultân Mehmed, daha çocuk denilecek yaşta üzerine büyük mesûliyetler almış; büyük gailelerle karşılaşmıştı. Kendisinden nakledilen “Çocuk yaşımda benim çektiğim, bunca belâları kim çekmiştir? Kimse çekmiş değildir.” cümlesi, tam bir hakikatin ifadesidir. 24 defa, bizzat savaşa girmiş; 40 kadar yara almıştı. Kendisi, Osmânoğullarının en büyük hükümdarlarından biridir. Devletini, 8 sene içinde, uğradığı çok büyük bir  felâketten çekip çıkarmış; onu, eski haşmetine kavuşturmak için, yorulmak bilmez bir gayretle çalışmıştı. Bu nedenle, kendisine bazı tarihçiler tarafından “Bânî-i Sânî-i Devlet (Devletin ikinci kurucusu) denmiştir.
Bedenî kuvveti ne kadar fazla ise, manevî vasıfları da o kadar yüksekti. Âdil, şefkatli, âlicenâb, tebaasına karşı merhametli bir hükümdar idi. Pembeye meyilli beyaz tenli, kara gözlü, kara kaşlı, gür sakallı, kartal bakışlı, açık alınlı, geniş göğüslü idiler. Burunları, hanedan ailesinin değişmez şeklinde idi. Başlarına, ecdâdından ayrı tarzda, burma tülbende sardıkları rivayet edilmiştir. İrtihâl haberleri 14 gün gizlenmiştir. Çelebi Mehmed, kısa ömrünü savaş alanlarında geçirmiş olmasına rağmen, memleketin imârına da önem vermiştir. Sultan Mehmed’in en önemli hizmetlerinden birisi de Mekke ve  Medine halkına her sene Sürre Alayı göndererek mâlî yardımda bulunma âdetini başlatmasıdır.
(Ziya Nûr Aksun, İslâm Tarihi 3, s.30-31)