Günümüzde içtihadı savunanlar, müçtehit imamlarımızın yaptığı gibi Kur’an’ı ve Sünneti sahabe gibi anlama çizgisinden taviz vermemek suretiyle güncel meselelere fetva verip vermemeyi kastediyorlarsa bu düşünülebilecek bir şeydir. Tabi bu da ehli olan kimseler için geçerli olabilecek bir durumdur. Yoksa kadınların hayız hallerinde de oruç tutabileceklerini, mescitlere girebileceklerini, İsa (a.s.)’ın tekrar yeryüzüne inmeyeceğini, Cehennem’in ebedi olmadığını, günümüzde kılınan teravih namazlarının bidat olduğunu savunduktan sonra önüne koyulan Arapça bir kitabın ibaresini okumakta güçlük çeken ve şöyle böyle okuduğu iki satır ibarede birçok hata edebilen naylon müçtehitlerden bahis yapmıyoruz. Biz, hakiki müçtehitlerin izine hasret çekmekteyiz. Aksi takdirde, İmam Kevserî’nin ifadesiyle “mahalle mescidinde bile imam olmaya salahiyetli olamayacak kimselerin birileri tarafından şişirilerek “ümmetin imamı, asrın imamı” şeklinde yaftalanmaları zaten gözlerimizin görmeye devamlı âşinâ olduğu bir manzaradır.
İçtihat kapısı nazariyâtta (teorik olarak) kapanmamıştır. Fakat kullanmamak kararı almak zorunda kalınmıştır. Bunda icma’ hâsıl olmuştur. Bu devirde iki büyük sebepten dolayı bu kapıyı açmanın tehlikeli olacağını Ehl-i Sünnet uleması beyan etmişlerdir.
1. İslam âlemi büyük buhranlara ve saldırılara maruzdur. Şimdi içtihat zamanı değil, mevcûdu kurtarıp muhafaza etme zamanıdır.
2. Şu zamanda mutlak müçtehit kalmamıştır. Ayrıca bu devirde fıkhın muamelat, ukûbat, münakehat, mufarakat, feraiz, evkâf, hudûd ta’zir ve ahkâm-ı sultaniyye gibi hükümleri yürürlükte değildir. Hâlbuki içtihat en çok bu sahalarda yapılıyordu. Bu devir Müslümanlarına içtihat değil, taklit ve muhafaza lazımdır. Arif olanlara fazla izahat istemez. Her şeyin zamanı vardır.
(Ahmed Davudoğlu, Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri, s.377-378)