“Ey Rabbimiz! O sana teslîm olan Müslümânlar’ın içinden, onlara senin Âyetleri’ni okuyacak, onlara kitâbı ve hikmeti öğretecek bir Peygamber gönder. Şübhesiz her şeye yegâne gâlib, ef’âlinde türlü hikmetler sâhibi yine ancak sensin sen!” (Bakara: 129)
“Kendini bilmezlerden başka kim İbrâhîm’in Dîni’nden yüz çevirir? And olsun ki biz O’nu dünyâda beğenip seçmişizdir. Şübhe yok âhirette de o muhakkak sâlihlerdendir.” (Bakara: 130)
“Rabbi O’na: “Kendini, Hakk’a teslîm et!” dediği zaman O: “Teslîm oldum, âlemlerin Rabbine!” deyivermişti.” (Bakara: 131)
“İbrâhîm, bunu, oğullarına da tavsiyye etti. Ya’kûb da öyle yaptı: “Ey oğullarım, Allâh sizin için İslâmiyyet’i beğenip seçti. O hâlde siz, ancak Müslüman’lar olarak can verin!” dedi.” (Bakara: 132)
Cenâb-ı Hakk, İbrâhîm (A.S.)’a: Ben, seni insanlara imâm yapacağım!” (Bakara: 124) buyurmuştur. “Seni bu hasletlerinle imam edinecekler, sâlihler sana tâbi’ olacaklar!” buna göre İbrâhîm (A.S.) asrının Nebî’si olduğu gibi kıyâmete kadar da bütün insanların muktedâsıdır (Kendisine uyulanıdır, örnek alınanıdır.) imâmıdır. Allâh, bu Âyet-i Celîle’de beyân buyurduğu va’dini, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’e “Sonra sana “Hanîf olarak Millet-i İbrâhîm’e tâbi’ ol!” diye vahyettik” (Nahl Sûresi, Âyet: 123) buyurarak yerine getirmiştir. Bu sebeble bütün semâvî dîn sâlikleri, İbrâhîm (A.S.)’ı büyük tanımaktadırlar. İbrâhîm (A.S.)’ı lâyık-ı vechile tanıyıp tâbi’ olanlar ise Hazret-i Muhammed Mustafâ (S.A.V.)’in Ümmeti’dir ki namazların sonunda “Allâhümme salli ve barik” okurlar.
Haberde vârid olmuştur ki İbrâhîm (A.S.), rüyâsında bir büyük bahçe gördü. O bahçedeki ağaçların yapraklarında “Lâ ilâhe illallâh Muhammedü’r-Resûlullâh” yazılı olduğunu gördü. Cibrîl (A.S.)’a bunun ne olduğunu sorunca Cibril (A.S.), İbrâhîm (A.S.)’a Muhammed (S.A.V.) Efendimiz’i anlattı. Bundan sonra İbrâhîm (A.S.) “Yâ Rabbi, Ümmet-i Muhammed’in lisânına benim yâdımı koy!” diye duâ etti. Duâsı müstecâb olup namazda tahiyyât’tan sonraki salâvât-ı şerîfe’de ismi, Peygamber (S.A.V.)’in ismiyle birlikte zikrolundu.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (K.S.), Bakara Sûresi Tefsîri, S. 188)