“İbrahim (a.s.)’a nâsın en evlâ, dinde yakın ve muhabbette ziyâde olanları o kimselerdir ki, onlar onun zamanında bulundular ve İbrahim (a.s.)’a ittibâ ettiler. Ve şu Nebiy-yi zîşân ve bu Nebi’ye ittibâ ve îmân eden mü’minlerdir, Allah Teâlâ mü’minlerin yardımcısı ve veliyy-i umurlarıdır. Zîra Zâtına ve Rasûlüne îmân eden mü’minleri Allah Teâlâ sever.”
Tefsîr-i Hâzin’de beyan olunduğuna nazaran bu âyet-i celîlenin sebeb-i nüzulü:
Mekke müşriklerinin ezalarından Habeş’e hicret eden ashâb-ı Rasûlullah’ı Mekke’ye iade edip eza etmekle irtidat teklif etmek üzere Mekke müşrikleri Habeş meliki Necâşi’ye birçok hediye ile Amr ibn-i As ve Umâre bin Muaytî’yi göndermişlerdi. Mekke elçileri ile Muhâcirîn-i Kiram, Necâşi huzurunda mübâheseye başladıklarında elçiler kendilerinin din-i İbrahim üzre olduklarından bahsettiklerinden onların iddialarını reddetmek üzere bu âyet-i celîlenin Medine’de Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e nazil olduğu mervîdir.
Necâşi huzurunda din-i İbrahim üzre bulunduklarını iddia eden Mekkelîleri tekzip için nazil olmuştur. Her ne kadar mübâhase Habeş’te vâkî olmuş ve âyet-i celîle de Medîne’de nazil olmuş ve arada birçok mesafe var ise de Kur’ân-ı Hakim’in âyetleri mütevâtir ve ilâ-yevmi’l-kıyâm bakî ve ahkâmı her zaman carî ve süratle intişâr ettiğinden aradaki mesafe ile îtiraz varit olamaz. Çünkü onların yalancı olduklarını yalnız kendilerine duyurmak değil, belki bu gibi iddianın yalan olduğunu herkese bildirmek gerekir.
“İbrahim ne bir Yahudi, ne de bir Hıristiyandır. Fakat o, Allahı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi o.” (Âl-i İmran s. 67)
(Hz. Mahmud Sami (k.s.), Hz. İbrahim Halilullah)