Hind b. Ebi Hâle Nebî (s.a.v.)’i şöyle anlatır:
“Resûlullâh (s.a.v.) yürürken ayaklarını yerden canlıca
kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir
yerden iner gibi önüne doğru eğilir, vakar ve sükûnetle rahat
yürürdü. Bakmak istediği, bakacağı tarafa tamamıyla dönerek
bakardı. Etrafına gelişigüzel bakınmazdı. Yeryüzüne bakışı,
semaya bakışından uzundu.Yeryüzüne bakışı da, gözucuyla
idi. Yürürken, sahâbilerinin gerisinde yürürdü. Birisiyle karşılaştığı
zaman, önce kendisi selâm verirdi.
Resûlullâh (s.a.v.) daima düşünceli idi. Kendisinin susması,
konuşmasından uzun sürerdi. Resûlullâh (s.a.v.) lüzumsuz
yere konuşmazdı. Söze başlarken de, sözü bitirirken de,
Allâh’ın ismini anardı. Konuşurken kısa ve özlü kelimelerle
konuşurdu. Resûlullâh (s.a.v.)’in sözleri hep gerçek ve yerinde
idi. Resûlullâh (s.a.v.) konuşurken ne fazla, ne de eksik
söz kullanırdı. Kimsenin gönlünü kırmaz, kimseyi hor görmezdi.
En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti yermezdi.
Bir nimeti ne hoşuna gittiği için över, ne de hoşlanmadığı için
yererdi.
Dünya için, dünya işleri için kızmazdı; fakat bir hak çiğnenmek
istendiği zaman, onun öcünü almadıkça hiçbir şey
kızgınlığının önüne geçemezdi. Kendi şahsı için asla kızmaz
ve öç almazdı.
Birşeye işâret edeceği zaman, parmağıyla değil, bütün
eliyle işâret ederdi. En fazla gülmesi, gülümsemekti. Gülümserken
de, ağzındaki dişleri inci taneleri gibi görünürdü.”
Hz. Âişe (r.anhâ)’nın bildirdiğine göre; Peygamberimiz
(s.a.v.) insanların en güzel ahlâklısı idi. Hiçbir çirkin söz söylemez
ve hiçbir çirkin harekete tenezzül etmezdi. Çarşı ve
pazarlarda bağırıp çağırmaz, kötülüğü kötülükle karşılamazdı.
Fakat, affeder ve bağışlardı. İnsanların en naziği, en iyi
huylusu ve en güleci idi. Allâh (c.c.) yolunda cihad dışında ne
bir hizmetçiye, ne bir cariyeye, ne de bir kimseye el kaldırmış,
vurmuştu.
(Kadı lyaz, Şifâ-ı Şerîf, 1.c., 118-119.s.)