Hz. Peygamber (s.a.v) Medine’ye hicret ettiği sırada, çeşitli ekonomik problemlerle karşılaşmıştı. Bu problemler arasında su temin edilmesi önemli bir yer tutuyordu. Çünkü o sıralarda “Rume Kuyusu” denilen bir kuyudan elde edilen su ile bu ihtiyaç gideriliyordu. Bu kuyu, aç gözlü bir Yahudi’nin malı idi. Yahudi kuyunun suyunu yüksek fiyat karşılığında satıyordu. Müslümanlar bu kuyunun sahibi olmayı temenni ediyorlardı. Tâki parasız ve kolay bir şekilde su ihtiyaçlarını karşılasınlar.
Hz. Osman Yahudi ile irtibat kurarak kuyuyu satın almak üzere pazarlık yapmaya başladı. Yahudi elde etmeyi düşündüğü para konusunda hırslı olduğu için yapılan fiyat tekliflerini reddediyordu. Hz. Osman (r.a) bu durum karşısında Yahudi’ye kuyunun yarısını satması teklifinde bulundu. Yani kuyunun suyu bir gün Hz. Osman (r.a)’ın, bir gün Yahudi’nin olacaktı. Hz. Osman (r.a) bu teklifi kabul etmesi halinde yüksek bir para teklifinde bulundu. Yahudi kuyunun yarısı karşılığında teklif edilen yüksek fiyatı benimseyerek bu öneriyi kabul etti. Nasıl olsa kuyunun yarısı kendi mülkünde kalacaktı. Kuyunun kullanma nöbeti kendisinde iken yine suyu satacak, para kazanmaya devam edecekti.
Pazarlık anlaşıldığı üzere tamamlandı ve satış gerçekleşti. Müslümanlar kuyunun Hz. Osman (r.a)’a ait olduğu günde giderek iki günlük su alıyorlardı. Bu durumda ertesi gün Yahudi’ye su almak için Müslümanlardan müşteri gelmez olmuştu. Bu durum karşısında Yahudi sıradan bir fiyat karşılığında kuyunun kendisine ait olan hissesini de Hz. Osman (r.a)’a sattı. Hz. Osman (r.a) kuyunun tamamını Müslümanların faydalanmaları için vakfetti.
Böylece Müslümanlar hiçbir bedel ödemeden su ihtiyacını karşılama imkânına kavuştular. Hz. Osman (r.a) hem ticari zekâya sahip, hem de cömert bir tüccar idi.
(Muhammed Mütevelli Şaravi, Cennetle Müjdelenen On Sahabi, s.93)