Hz. Ömer’in Müslüman Oluşu

Hz. Ömer’in Müslüman Oluşu. Hz. Ömer (r.a)’in İslâm’a gelmesine sebeb, Resûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in: “Yâ Rab, sen, Ömer bin Hattâb’ın yahut Amr bin Hişâm’ın (Ebû Cehil’in) îmana gelmesi sebebiyle İslâm’a izzet verip galib eyle” duâsı olmuştu.

Hz. Ömer (r.a), Hz. Hamza (r.a.)’dan üç gün sonra İslâm’a gelmişti. Ömer (r.a)’in İslâm’a gelmesine sebeb, Resûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in duâsı olmuştu. Resûlullâh (s.a.v): “Yâ Rab, sen, Ömer bin Hattâb’ın yahut Amr bin Hişâm’ın (Ebû Cehil’in) îmana gelmesi sebebiyle İslâm’a izzet verip galib eyle” diye duâ ederlerdi.
Hâkk’ın hidâyeti Hz. Ömer (r.a.)’e müyesser olup o îmana geldi. Hz. Ömer (r.a)’in îmana gelmesi, kendisinin rivâyetiyle şu şekilde gerçekleşmiştir: “Kız kardeşimin îmana geldiğini işittim ve hemen evine gittim. ”Ey nefsinin düşmanı! İşittim ki, müslüman olmuşsun!” dedim. İyice dövdüm, kanını akıttım. Kanı görünce ağlayıp şöyle dedi: “Ey Hattâb’ın oğlu! Her ne edersen et, ben İslâm’a geldim!” Bunun üzerine öfke ile yine içeri girdim. Orada yazılı bir kâğıdın durduğunu gördüm. Alıp baktım, üstünde: “Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm” yazılıydı. “Er-Rahmâni’r-Rahîm”i görür görmez korktum. Kâğıdı elimden bıraktım. Sonra tekrar kâğıda baktım. “Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh’ı tesbih ederler,” (Hadîd s. 1) yazılmıştı. Okumaya devam ederek: “Allâh’a ve Resûlü’ne îmân getirin” (Hadîd s. 7) diye buyurulan yere kadar okudum. Bunu okur okumaz, “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh” dedim. Müslümanlar bunu işitip sevindi, tekbir getirerek dışarı çıktılar. Ben de Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’e gittim. Safâ’nın altındaki evde bulunuyorlardı, içeri girdim. İki kişi kollarıma yapıştı. Resûlullâh (s.a.v.): “Salıverin” diye buyurdu. Onlar da salıverdiler. Gittim, karşısına oturdum. Elbiseme yapışıp beni kendinden yana çekti: “Benim yanımda İslâm’a gel, ey Hattâb’ın oğlu!” diye buyurdu. Ve duâ edip, “Ya Rab, onun kalbine sen hidâyet eyle” dedi. Ben de şehadet kelimesini söyledim. Müslümanlar öyle tekbir getirdiler ki, Mekke’nin sokaklarında işitildi.”
(İmâm Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye, c.1, s.81)