Bir gün Hz. Ömer (r.a.), Medine’den üç mil mesafede bir
kadına rastlamıştı. Üç çocuğu ağlıyordu ve tencere de ocakta
idi. Hz. Ömer (r.a.), çocukların niçin ağladığını sordu. Kadın
da, iki günden beri çocukların aç olduğunu ve çocukları aldatmak
üzere tencerede su kaynamakta olduğunu söyledi. Hz.
Ömer (r.a.), hemen Medine’ye dönerek un, yağ, hurma alarak
arkasına yüklenmişti. Kölesi Eslem (r.a.) yükü götürmek
istemiş, Hz. Ömer (r.a.) de reddetmişti ve demişti ki: “Kıyâmet
günü benim yüküme katılacak değilsin!” Hz. Ömer (r.a.), kadının
ateşini kendi yakmış, çocuklar yemek yedikten sonra
oynamaya başlamış. Kadın da demiş ki: “Cenâb-ı Hakk sana
mükâfatını versin. Ömer (r.a.)’in bulunduğu makama o değil,
sen layıksın!..”
Bir defa Hz. Ömer (r.a.) dolaşırken çadırda oturan bir
Arap’a rast gelmişti. Onunla konuşurken bir çığlık kopmuş, karısının
doğum sancısı tutmuş. Hz. Ömer (r.a.) hemen evine dönerek,
eşi Ümmü Gülsüm (r.anhâ)’yı alıp getirmiş, kadına yardım
etmiş, bir erkek çocuğu doğurtmuştu da, Ümmü Gülsüm
(r.anhâ), Hz. Ömer (r.a.)’e: “Ya Mü’minlerin Emiri! Arkadaşına
müjde ver, Allâh (c.c.)’un keremiyle dünyaya bir oğlu geldi.”
demişti. Arap da kiminle konuştuğunu anlayınca saygı vaziyeti
almıştı. Hz. Ömer (r.a.) o çocuğa ödenek vermişti.
Hz. Abdurrahmân bin Avf (r.a.) der ki: “Bir gün Hz. Ömer
(r.a.) evime gelmişti. Niçin beni çağırtmayıp zahmet ettiğini sorunca:
“Medine’ye bir kervan gelip şehrin dışına konakladığını,
yolcuları yorgun olduğu için dinlenmeye ihtiyaçları olduğunu
söyledi; haydi gidelim de kervanı koruyalım” dedi. Sabaha kadar
kervanı bekledik.
Arabistan kıtlığı esnasında Hz. Ömer (r.a.): Et, yağ, balık
yememiş ve şöylece yakarışta bulunmuştu: “Ya Rabbi benim
günâhlarım yüzünden Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’i mahvetme!..”
Kölesi Eslem (r.a.) demiş ki: “Kıtlığın şiddeti azalmamış
olsaydı, Hz. Ömer (r.a.), fakirlerin hâlinden duyduğu üzüntüden
mutlaka ölürdü.”
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Hz. Ömer (r.a.), 110-111.s.)