Allâh Te’âlâ, İbrahim (a.s.)’a şöyle vahiy buyurdu:
“Muhakkak ki sen benim dostumsun, ben de senin dostunum. Sakın ki kalbine muttalî olduğum zaman onu benden başkasıyla bulmayayım! Yoksa bana karşı olan sevgini keserim. Çünkü ben sevgim için öyle kimseyi seçiyorum ki, onu ateşle yaksam yine kalbi benden başkasına iltifat etmez ve benden başkasıyla meşgul olmaz. O benim için böyle olunca ben de onun kalbine muhabbetimi koydum. Ona lütuf ve ikramlarım devam etti. Hatta onu kendime yakın kıldım. Ona muhabbetimi hîbe ettim. Hangi nîmet benim yanımda buna eşittir? Hangi şeref benim yanımda bundan daha büyüktür? İzzet ve celâlime yemin ederim ki bana bakmakla onun kalbini iyileştiririm. Zîra beni kim severse ben de onu severim.”
İbrahim (a.s.)’a denildi ki: Bize faydalı öğütler ver. Bunun üzerine İbrahim (a.s.) şöyle dedi:
“İnsanları dünyâ işleri ile meşgul oluyor gördüğünüz zaman siz de âhiret işleriyle meşgul olun. Onlar bağ, bahçe ve sarayların îmârı ile meşgul olurlarsa siz de kabirlerin îmârı ile meşgul olun. İnsanlar birbirlerinin ayıplarıyla meşgul olursa siz de kendi ayıplarınızla meşgul olun. Onlar mahlûkâtın hizmetiyle meşgul olurlarsa siz de bütün mahlûkâtın Rabbi olan Hâlik’ın hizmetiyle meşgul olun.
Ey İnsan! Azrail seni çağırmadan önce sen nefsine karşı uyanık bulun. Sabır kalkanı ile zırhlan. Kötü düşmanlarla cihada devam et. Kendini kurtarmak için ciddiyetini takın. Kötülüklerden alâkanı kes. Sana faydalı olanı al ki herkesin imdat aradığı günde necat bulursun.”
(Hz. Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu (k.s.), Hz. İbrahim (a.s.), s. 27-28)