Busra’nın fethinde, şafak vakti güneşin ziyası İslâm’ın askerlerinin üzerine aks etmiş, iki taraf tüm gücüyle mücadeleye ölümüne hazırlanmış idiler. İslâm askerleri Hâlid bin Velid (r.a.)’in imâmetiyle sabah namazını kıldılar. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in Allâh’ın kılıcı (Seyfullah) ünvanı ile onurlandırdığı Halid bin Velid (r.a.) atına binerek askerlere hitaben: “Askerler! Rumların hayatı sevdiği kadar, ölüme muhabbet ettiğinizi bilirim. İşte elimde Şeriat’ın yalın kılıcı, önümde Liva-yı Muhammedî (Peygamberimiz (s.a.v.)’in Sancağı) duruyor. Sizi İ’lâ-yı Kelimetullah’a da’vet ediyorum. Bugün mücâhidlerîn rûhânî sesleri, düşmanların kulaklarını dehşetle dolduracakdır. Daha henüz yaraları kapanmış vücûdumun titremeleri, kalbimin mukaddes atışları, bu muharebeye atılmakdan beni alıkoyamaz. Haydi sizi göreyim din arslanları!!! Peygamberimiz (s.a.v.)’in  doğruluğunu, dînimizin yüceliğini fedakârca insanlık alemine gösterelim. Ölümden korkmanın hayata hiçbir faydası yoktur. Maksadımız cennetin bahçeleri ve dünyânın büyük sarayları değil, ancak Rızâ’ullahtır. Yürüyünüz, varsın bu sahralar İsm-i Celâl ile inlesin!!!”
Yine askerlere hitaben: “Bugün âlem-i İslâmiyyet sizlerin kılıçlarınıza bakıyor, eminim, Resûlullah (s.a.v.)’i gören gözler ölümden korkmaz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in kahramanlığını düşününüz! Bugün ben canımı fedâya gidiyorum, bir müslüman hayal etmem ki, arkamdan gelmesin!”
Hz. Seyfullah (r.a.)’in bu etkili nutku, askerlerin kalplerini o derecede kuvvetlendirdi ve yüreklerinin en gizli köşelerine kahramanlık duygularını yağmur misâli öyle yağdırdı ki; bu imân damlaları harb endişesini ve hayatı onlara unutturdu. Hz. Hâlid (r.a.)’in billur semâya benzeyen nurlu yüzünde kahramanlık ve yiğitlik parlamakdaydı. Seyfullah (r.a.)’in ateşe atılır derecede dîn uğrunda canını tehlikeye saldığını gören gazilerin herbirisi, kahramanlık kıvılcımı suretinde düşman üzerine şiddetle hücum ettiler.
(Hz. Mahmud Sâmî (k.s.), Ashâb-ı Kirâm, s.382)