İbni Mes’ûd Ensârî (r.a.) şöyle bildirmiştir: Hz. Ebû Be kir (r.a.)’in  müslümân olması vahyin müjdesidir.
O şöyle anlatmıştır: Resûlullâh’ın (s.a.v.) peygamberliği bildirilmeden önce, bir gece rü’yâmda gökden büyük bir nûrun indiğini ve Kâ’benin üzerine düştüğünü gördüm. O nûr Mekkenin bütün evlerine dağıldı. Sonra önceki gibi tekrâr toplanıp benim evime girdi. Evin kapısını kapattım. Sabâhleyin bu rü’yâmı yahûdî âlimlerinden birine anlatıp, ta’birini sordum. Gördüğün rü’yâ karışık rü’yâlardandır. Böyle rü’yâlara i’tibâr olunmaz, dedi. Aradan bir müddet geçti. Ticâret için çıkdığım bir seferde yolum râhip Bahîrâ’nın bulunduğu kiliseye düştü. O rü’yâmın ta’birini râhip Bahîrâ’dan sordum. Sen kimsin, dedi. “Kureyşten bir kimseyim.” dedim. “Allâhü Te’âlâ sizin aranızdan bir peygamber gönderecektir. Sen onun hayâtında vezîri, vefâtından sonra da halîfesi olacaksın,” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.)’in peygamberliği bildirilip, insanları dîne da’vet etmeğe başlayınca, beni de İslâm’a da’vet etti. Ben “Her peygamberin bir delîli vardı, senin delîlin nedir,” dedim. “Delîlim, gördüğün rü’yâdır. Yahûdî âlimi sana bu rü’yâya i’tibâr edilmez diye cevâp verdi. Bahîrâ ise o rü’yânın ta’bîri şöyledir diyerek sana cevâb verdi,” buyurdu.” Bunu sana kim haber verdi,” dedim. “Cebrâîl (a.s.) bildirdi,” buyurdu. Bunun üzerine ben artık bundan başka delîl ve şâhid istemedim. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûluh diyerek müslümân oldum.
Bu hâdise üzerine Resûlullâh (s.a.v.)  buyurdu ki: “İslâm’a da’vet ettiğim kimselerden sâdece Ebû Bekir o ânda beni tasdîk edip, sen Allâh (c.c)’ün Resûlüsün, dedi. O Sıddîk-ı Ekberdir.”
(Mevlânâ Abdürrahmân Câmî, Şevahidün Nübüvve, s.262-264)