Hz. Ali (k.v.), kendisine Hâkk Te’âlâ (c.c.)’u soran Yahudilere şöyle cevap vermiştir: “Ey Yahudi milleti! Benim Râbbim ilktir, bir şeyden çıkmamıştır. Herhangi bir şeyle birleşik değildir. Herhangi bir hali yoktur. Araştırarak bulunmaz. Saklanıp ihata edilemez. Yok iken var olmuş “hadis” dedikleri bir şey değildir. Aksine eşyaların nasıl olacaklarına karar veren celâl sahibidir. Sonu yoktur, zamanlar geçse de, kendisi zail olmaz. Bir halden bir hale girmez. Eşyaya benzemeyen birisi şekille nasıl vasıflandırılsın, fasih dillerle nasıl anlatılsın?

Kapkaranlık bir gecenin ortasında ondan habersiz tek bir adım atmak, mehtabın ışığında yürümek mümkün değildir. Her yeri bilen odur, her anı ve zamanı, her sonu ve müddeti bilen odur. Eşyayı ne baştaki bir asıldan, ne de öncesi olan bir başlangıçtan yaratmıştır. Aksine yaratacağını istediği gibi var edip yaratmıştır. İstediğine istediği şekli en güzel şekilde vermiştir.

Yarattığı varlıkların itaatinden de herhangi bir menfaati yoktur. Kendisine el açanların duâsını hemen kabul eder, yeryüzünde ve gökyüzündeki melekler ona itaat eder. Ölüp gidenler hakkındaki bilgisi ile yaşamaya devam edenler hakkındaki bilgisi aynıdır. Yüksek semalarda olup biten hakkındaki bilgisi de aşağıda yeryüzünde olup bitenler hakkındaki bilgisi aynıdır. Her şey hakkındaki ilmi de öyledir. Sesler onu şaşırtmaz, diller onu oyalamaz, hiçbir organa muhtaç olmadan bütün sesleri duyar. Her şeyi yönetir, görür, bilir. Diridir, her şeyi ayakta tutar. Hiçbir organ ve araca, ses ve dudağa muhtaç olmadan Musa (a.s.) ile bizzat konuşmuştur. Mekânlara sığdığını söyleyen şaşkınlık içindedir ve ne dediğini bilmiyor demektir. Bilakis o bütün mekânları ihata eder.

(Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyeu’l Evliya, c.1, s.88-94)