Mümin olanın ibâdetini yaparken nasıl ve neye göre hareket etmesi gerektiğini belirtmek için birkaç prensibi sıralamak mümkündür.
İbâdet sadece Allah (c.c.)’ın rızâsını kazanabilmek için ve daima bu niyetle yapılmalıdır. Rızâ-i İlâhiye nailiyet kurtuluşun tek şartıdır, zâi İlâhiyi kazanabilmek için de ibadeti «HUZUR VE HUŞU» ile yapmalıdır. Bu yolda gayret etmelidir. Bütün ibâdetler para tahsildarına borç öder gibi değil, manasını anlayarak zevkini ve lezzetini tadarak ifaya çalışılmalıdır. Kalbe Allah (c.c.) sevgisi yerleştirilmeli, O (c.c.)’nun korkusunu hâkim kılmalı, ibâdet esnasında da devamlı bu hâl üzere olmalıdır.
«Cenâb-ı Allah (c.c.)’ı karşısında görüyormuş gibi ibadet et. Zira her ne kadar sen O’nu göremiyorsan muhakkak O seni görüyor.» (Menâvi) Hadis-i Nebevi’sine uymak asıl olandır. Huzur ve huşuyu temin edebilmek için Allah (c.c.)’tan korkmak, kalbin titremesini sağlamak, Rahmani olan gözyaşından nasibi lâyık veçhile almak lazımdır. Bu yolda Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz’in ve Ashab-ı Kiram (r. anhüm) Hazerâtının ve de büyük zâtların ibâdet ettiği gibi ibâdet ve taati yapmalıdır. Bu iş çok ehemmiyetli olmakla beraber o derece de zordur. Ancak devamlı çalışmakla, gayretle ve azimle mümkündür. Hz. Allah (c.c.): «Namazlarında huşu (Allah’tan korkarak huzur) sahibi olan mü’minler muhakkak felah bulmuşlardır.» (Mü’minun Sûresi, 1-2) buyuruyor.