Peygamberimiz (s.a.v.), Huneyn savaşından önce Mücahidleri
çarpışmaya teşvik etti. Sadakat ve bağlılık gösterdikleri,
güçlüklere göğüs gererek sabır ve sebat ettikleri takdirde fetih
ve zafere kavuşacaklarını onlara müjdeledi. Huneyn vadisine
sabahın alacakaranlığında, savaş düzeni hâlinde inilmeye
başlandı. Havâzinler, Huneyn vadisinin iki yanına gizlenmişler,
pusu kurmuşlardı. Cabir b. Abdullah; Havâzinlerin Huneyn’e
önceden gelip vadinin gizli yollarını ve dar geçitlerini tuttuklarını,
Müslümanları oralarda pusuya düşürmek için toplanmış,
hazırlanmış, üslenmiş olduklarını ve birdenbire saldırılarına
uğradıklarını söyler.
Seleme b. Ekvâ da: “Ben, ilerleyip bir yokuşa çıkıyordum.
Beni düşmandan biri karşıladı. Hemen ona bir ok attım. Benden
gizlendi de, ne yaptığını bilemedim. Havâzinlere bakıp
dururken, bir de ne göreyim: Onlar başka bir yokuştan ortaya
çıkıvermişlerdi!” der.
Havâzinler; attıkları hiçbir oku boşa gidermeyecek kadar
keskin nişancı ve atıcı idiler. Havâzin’lerin İslâm askerlerinden
ilk karşılaştıkları kimseler ise, genellikle, aceleci, zırhsız,
silahsız veya pek az silahlı bir takım toy gençlerdi. Bununla
birlikte, onlar karşılaşır karşılaşmaz Havâzinlerin üzerlerine
atılıp onları bozguna uğratmayı başarmışlardı. Fakat ganimet
toplamaya koyuldukları zaman da, Havâzinlerin çekirge sürüsü
gibi ok yağmuruna tutuldular ve tutunamayarak bozuldular,
dönüp kaçmak zorunda kaldılar. Bu öncü birliği içinden ilk ürküp
kaçanlar da, suçları bağışlanmış ve kendiliklerinden İslâm
mücahidleri arasına katılmış bulunan iki bin kadar Mekkeli idi.
Enes b. Malik (r.a.) de hiçbir zaman Havâzin’ler kadar kalabalık
ve çokluk bir topluluk görmediğini, sabah karanlığında,
vadiye inerken, dar bir geçitte onların birdenbire saldırısına uğradıklarını
ve ilk bozulup kaçanların Süleym süvarileri olduğunu
ve Süleymleri Mekkelilerin, Mekkelileri de sair halkın takip
ettiğini, süvarilerin kaça kaça İslâm ordularının arkasına kadar
çekilmiş olduklarını gördüklerini bildirir.
(M.Asım Köksal, İslâm Tarihi, c. 7 s.17)